Bir tatlı tebessümün bin vuslata bedeldir
Gözlerin hayat verir aşkın ise eceldir
inan sevgilim sana benden başkası eldir
Gözlerin hayat verir aşkın ise eceldir.
-
Unutturamaz seni hiçbir şey unutulsam da ben
Her yerde sen, herşeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem
Bir sisli hazan kesilir ruhum eğer seni görmesem
Neşemde sen, hüznümde sen, bilmem ki nasıl söylesem.
iki gün. tam iki gün boyunca su içmediğimi az önce bir sürahi suyu bitirince anladım. çok işim olduğundan da değil, hiç işimin olmamasından, yorulmayıp terlemediğim için su içmemem. bir nevi, sana susayıp seni içmemem gibi.
binlerce kilometre yolu koşarak sana gelmek istediğim yalnızlık vakitlerinde, ne zaman elimi yüzüme götürsem kapanıyor göz kapaklarım. o ince çizginin arasından bir kaç damla yaş süzülüyor, avuçlarıma akıyor ve kumda oynamış, elleri kirlenmiş çocuklar gibi ovuşturuyorum ellerimi, görmesin annem diye. sana ait olan her bir hücreme kemoterapi yapıyorum sensizlik vakitlerinde. bakma sen saçlarımın ağarmasına, kumda oynayan çocukların ellerinden gelen tozdur, topraktır hasret kaldığım. ne zaman gözlerimi diksem yıldızları kapatan bulutların üzerine, öksürmekten okuyamıyorum o en sevdiğin şiiri. ben, en parlak olan yıldızı seçmedim sen diye. aksine, en sönük, en ulaşılmaz, en yalnız ve fark edilmeyen, sadece bana ait olan, kimsenin göremeyeceği yıldızı kayarken izledim. onunla beraber tekrar avuçlarıma düştü yalnızlık. can çekişerek bir o yana bir bu yana savurdu kendini neşter misali. ellerim kan içinde, içinde ki gözlerimden yaşlar damlamıyor artık. o ince çizginin içine hapsediyorum gözlerimden süzülen kanları.
ben çok ağlardım da, sen hiç bilmezdin uzak kentin kızı.
güldüğüm vakitlerde bile gözlerim yerine kalbime süzülürdü yaşlar. o telefon konuşmalarında, gecenin bir yarısı, dışarıda yağmur, içeride soğuk ve telefonu tutan ellerimin arasında yalnızlık. avucumun içine almıştım seni bir serçe gibi. telefon ile elimin arasına sıkışan yalnızlık sen o telefonu kapattığında son bulacaktı, ve ben o serçeyi okşayıp seni anacaktım karanlıklara bakarak. artık sövmüyorum kadere ve hayata, nihayetinde iki aşığız kavuşmak isteyip de kavuşamayan. biri gelip işgal etmiş, surlar örmüş dört bir tarafı aşk ile kaplı harikalar diyarımızı.
ben çok ağlardım da, sen hiç bilmezdin uzak kentin kızı.
bir, iki, üç, dört ve yüzlerce damarın bir araya gelip oluşturduğu vücuda izinsiz eroin enjekte ettik, sürekli kanayan, kan akmayan damarlarına. her bir damarda dolaşan aslında yalnızlıktı kan yerine, kan kırmızıydı, yalnızlık siyahtı, ve sen beyazdın rüyalarımda. seni rüyalarda yaşamak bile huzur verirken, neden o yıldız gibi kayıp gittin ; sen kendini yalnız hissetme diye ellerimle tek tek topladığım yıldızların arasından? ben kendimi sattım sen yalnız kalma diye gökyüzüne. her gece arş'a değdi başım, kanadım. sen yalnız kalma diye, gökyüzündeki tüm siyahları topladım, mesken belledim beyazı.
ben çok ağlardım da, sen hiç bilmezdim uzak kentin kızı. yoktu senin kitabında böyle sevmek.