6 yaşındaydım. annemgil beni ilkokula erken yazdırmışlardı. o zamanlar, siyah önlük giyer, beyaz yaka takardık. bahçedeki okul kantininden sıkış tepiş kalabalığın arasında simit ve gazoz almak en büyük keyfimizdi, bir de kantin sırasında demirlere tutunup takla atmak. parayla satın alınamayacak şeylerdi bunlar.
bir insanın şerefi, onuru, haysiyeti, namusu ve masumiyeti de böyle. allah senin cezanı versin zekâi amca. daha çocuktuk. kafamız kötü şeye basmazdı. fırat'ın dediği gibi göt sıç bok idi tek bildiğimiz kötü kelimeler. amcaların çükünden habersizdim o yaşta, nerden bilebilirdim, aklım ermiyordi ki daha... allah belasını versin diyorum şimdi, bela ile anıyorum onu. çoktan geberip gitmiş olan zek'ai amcayı. zekai amca, yan komşumuz aynı zamanda sıra arkadaşım şehmuzun babasıydı. böyle başlamıştı talihimin üzücü kara lekesi.