önce servis hemşiresi ablamız gelir elinde 1 doz diazemle, kalçadan vurur sonra sen mutlu mesut sırıtkan bi şekilde dolaşmaya yeltenirsin. götten de vurdurduk diye hallenir ve hatta malırırsın. birazdan 1 metre uzunluğunda bi hortumu burnundan içeri ciğerlerine doğru salıcaklardır, düşündükçe garip hissedersin.
sonra iyice diazemin etkisine girince bronkoskopide yardımcı olacak abimiz gelir. abidir çünkü herhangi bi debelenme durumunda seni zaptetmekle yükümlüdür. çırpınmandan korktuklarından değil hortumu burnundan salarken korktuğun için göstereceğin tepki ve refleksleri bastırmak kafanı sağa sola oynatmamak için gelir, korkutucu bi abi değildir eksik olan kanatları ve güzel bir çift memesidir sadece. abimiz elbet eli boş gelmez, tekerlekli sandalye ve bir tüp ilaç getirir. "bronkoya giricekmişsin duyduğuma göre kafa yapan bi şeyler getirem dedim." der ve sırıtır. oksijen maskesini ağzına takar; "solunum cihazının içine tüpteki ilacı basıp çek de ciğerlerin bayram etsin." diye ekler. onra ciddi ciddi seninle muhabbet etmeye başlar. kafan yerinde mi değil mi diye yakın tarihten şeyler sorar.
muhabbetin baydığını düşündüğünde "geldik en önemli kısma, şimdi bu kağıt var hehehe" der ve susar o ibne abi. sana girmesini beklersiniz, demez elbet. gülümsemesi bir anda ciddiyete dönüşür ve; "bu kağıt senin tedaviyi tamamen kendi isteğin ve arzun doğrultusunda kabul edip, birazdan gireceğin yerde tamamiyle iradenle bulunacağını kabul edip onayladığın anlamına geliyor" şeklinde tamamlar kendini. metni tamamen okutur, metin hakkında soru sorar ve sen imzaladıktan sonra yaklaşık bir 10 dakika daha seninle sohbet edip seni tekerlekli sandalyeye oturtur.
bronkoskopi yapılacak yere "sikmeseler bari" diye girer, "sikmemişlerdir inşallah" diye çıkarsınız. o aradaki boşlukta burnunuzdan ciğerlerinize hallice uzun bir boru sokulmuş, 2 ayrı ekranda ciğerlerinize bakmış bulunmuş ve tarifi mümkün olmayan hisler yaşamış halde olursunuz. hatırlasanız bile bahsetmek hoşunuza gitmez.