internet kafede açık unutulan facebook hesabı

entry7 galeri
    1.
  1. umumi tuvaletten fermuarı kapatmadan çıkmaya benzer.

    hayatta hepimizin utanç ve aynı zamanda endişe, korku duyduğu anlar olmuştur. bu anlar "bizim", daha doğrusu benim bok yemekten vazgeçmeyeşimden (öhö öhö) kaynaklanmaktan ileri gelir. atalarımız ne güzel demiş; "bir musibet bin nasihattan evladır." diye. ata ve bok dualitesi, bana, babamın bir sözünü hatırlattı. sevgili babacum kimi zaman, daha çok yanlış bir şey yaptığım zamanlar yüzüme bakıp "it bok yemekten vazgeçer mi" diye serzenişte bulunurdu, tümcenin öznesi benmişim gibi.

    inkâr edecek değilim, evet bendim öznesi. yerden göğe kadar haklı mı peki.

    kim mi haklı?

    atalarımız ve babam.

    haklılar da fekat bu yazıyı yazmaktaki amacım bu değil.

    nedir peki?

    illa bir amaç mı olmalı vakit öldürmek biraz benimkisi. yo düşündüğünüz gibi; ruhumu arındırmak yahut günah çıkarmak değil amacım. öyle bir şey olsa istiklal'deki kiliselerden birine damlardım. hem yüzsüzlüğün biri bin para bende. ayıptır söylemesi çok pişkin ve kaygısızım. başıma gelen anlatacağım bu utanç verici hadisenin yaşattığı vicdan azabından ne zaman kurtuldum, bilmiyorum.
    neyse, bu iç yankılarımla bir türlü asıl konuya giremiyorum. siz de azcık okuyun canım de mi, o kadar olsun yani. boşa mı yazıyoruz burda.

    (evet.)

    dur en baştan anlatayım, bu şekilde ben de rahatlayayım, siz de rahatlayın.
    özetle, ben bir bok yedim.

    evet yedim.

    hiç tanımadığım birine ait açık olan facebook hesabından onun ağzından bir şeyler yazmaya çalıştım. çalıştım ama olmadı. allah diyeyim, bir kazaya kurban gitmeme mani oldu. verilmiş sadakam varmış. kısaca olay bundan ibaret.

    şimdi konuyu biraz açalım. sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş ya, benimki de o hesap artık. anlatacağım bu olay bana iyi bir ders oldu en alasından.

    en az bir ay idare eder beni. idare edemem anne!, idare edemem!!!...

    geçen hafta cuma değil, ondan önceki hafta cuma. istiklal'e çıktım. moralim biraz bozuktu, kız arkadaştan ötürü. o da ayrı bir mevzu, ayrı bir hikaye. telefonlarına çıkmıyordum kaç gündür, mesajlarına cevap vermiyordum. perşembe gecesi ayrıldım minvalinde bir mesaj atmış. ne yapalım ayrılsın demiştim. şimdi barıştık. dediğim gibi istiklal'deydim. yanlış hatırlamıyorsam saat yedi buçuğu gösterirken internet cafenin birine damladım. daha önceden yol üstü uğradığım bir internet kafe. burayı seviyorum. rahat bir yer. normal bilgisayarların saati x liraysa, laptopların iki x lira. (kısaca şuna iki katı desene.)
    ben kasanın yanındaki laptopların birine kuruldum geniş geniş. koca bir kanepe. yayılıyorum yayıldıkça. rahat rahat internetime giriyorum, bir yandan da sipariş ettiğim gazozumu yudumluyorum. anlayacağınız değmesin keyfime yağlı boya hesabı. bendeki keyif, paşa torununda bile yok.biliyorum rahat mı battı diyeceksiniz yazının sonunda. rahatıma düşkünüm efendim, popom rahat yere değecek illa. alışmışım bir kere rahat olmaya, geniş geniş takılmaya. alışmış kudurmuştan beter. kudurmuş dağa kaçmış. dağı su içmiş. yandı bitti kül oldu. biliyorum. böyle değil di bu tekerlemenin sonu.

    gelelim asıl konuya, bir saat internette surf yaptım. surf dediğim mal mal baktım işte bilgisayar ekranına. sonrasında facebooka bir gireyim dedim. arkadaş listem yine ne boklar karıştırmış. facebook u açıcam da, kız arkadaşla aramız limoni demiştim ya, onu orda online görmek de istemiyorum. diğer yandan, ben yokken bir şey yazmış mı diye içten içe merak ediyorum. "fa" yazınca direk facebook linkleri döküldü. tıkladım. tıklamamla birlikte karşımda başkasına ait bir facebook hesabı.
    ananı ne bu la. cengiz bilmemneoğlu. herhalde benden önce bu bilgisayara çöreklenmiş birine ait olmalı. çıkış yapmayı unutmuş garibim. tam elimi hesabı kapat sekmesine götürücektim ki. soldan soldan geldiler...kulağıma fısıldadılar...iyi saatte olsunlar.

    içsel muhasebe;
    -şerefsizim ben bir şey yapmadım sevgili okuyucular. inanın ki suçsuzum.
    -suçsuz musun?
    -ivit.
    -nasıl suçsuzsun güzel kardeşim.
    -şeytan kanıma girdi kandırdı beni.
    -hep bu şeytanın bok yemesi mi, sende irade namına bir şey yok mu?
    -vaar.
    -varsa, bundan bir ay önce aynı haltı yiyen babam mıydı?
    -ne haltı ne diyorsun sen.
    -bak ömercim, msn hatırlamıyor musun başkasının msn'i... aynısını ona da yapmıştın.
    -hmm.. evet var öyle bir şeyler.
    -yine bir internet kafede açık unutulan msn hesabından girip, istanbul'da askerliğini yapan kişiymişsin gibi kankasına karşılık veren kimdi?
    -tamam tamam itiraf ediyorum peder bendim mna koyim...pişmanım ama zevkliydi ne yalan söyliyeyim.

    evet sevgili yazarlar size bir gerçeği daha itiraf etmek zorundayım. bundan bir ay önce. benzer bir hadise yine istiklal'de bir kafede başıma geldi. oturduğum bilgisayarda başkasına ait bir msn açıktı. biliyorum kanunen ve manen bir suç bu yaptığım şey. ama ne yapayım kendimi onun msnine girmekten alamadım. anlayacağınız benden önce oturan şahıs msn'ni kapatmayı unutmuş . profildeki resminden anladığım kadarıyla, istanbul'da askerliğini yapan birisine ait msn. tertipleri ile çektirdiği fotoğraftaki haki üniforması ve kepi ile bana doğru üç numaralı ezel bakışını atıyor, başına geleceklerden habersiz... ehehe diye hınzırca güldüm içinden. yine soldan soldan geldiler. o an açık olan msn listesine göz gezdirdim. online hakan adlı birine gözüm ilişti. profil resminden anladığım kadarıyla o da aynı yaşlarda sayılır. belli ki memleketten bi arkadaşı. bir anda selam tertip diye mesaj attı hakan denen lavuk. sol alt köşeden fırladı mesaj. a. s. tertip diye karşılık verdim. sohbetin gerisi şöyle cereyan etti.

    hakan+nasıl gidiyor askerlik.
    ben-iyi diyelim iyi olsun birader.
    +şafak kaç kardeşim.
    -bizim askerliğimiz uzun daha kardeş.
    +nerdeydin sen?
    -istanbul.
    +ooo rahatsın desene.
    -yok be birader ne rahatı.
    +hayırdır bi durum mu var.
    -sabah akşam dayak yiyoruz burda.
    bi yarım dakika cevap yok...hakan is typing...
    +yapma ya, takma kafana tertip geçer inşallah.
    -ne geçmesi, diskoya aldılar beni, geçen hafta çıktım diskodan. komutanın birine daldım. iki hafta hapis cezası verdiler. ağzım burnum kan içinde. bildiğin gibi değil. sabah akşam ağlıyorum kardeşim. psikolojim bozuldu burda. ne yapacağım bilmiyorum.

    yazdıkça yazıyorum, yine cevap yok.

    +deme kanka, üzüldüm gerçekten... :(
    -bu arada seninle memlekete gelince görüşüceğiz.
    +niye, ne oldu kardeşim.
    benden yanıt yok...
    -kardeşim ne oldu hayırdır.
    yine yanıt yok....
    +???
    -sen daha iyi bilirsin. hesaplaşacağız seninle
    karşı taraftan gözleri açılmış şaşkın adam simgesi.
    +kardeşim niye böyle diyorsun ne oldu ki.

    ondan sonra tak kapattım msn'i.

    çok pis bir halt yediğimin farkındayım ama kendime mani olamıyorum. kliptomani gibi bir şey. şeytanın duy dediği deyimine benzer ben ise şeytanın yaz dediğini yazdım sanki.

    bu olaydan yaklaşık bi hafta sonra dediğim gibi, şans eseri başkasına ait bir facebook adresi açıldı o an önümde, internet kafede. baktım profiline. kızlarla kol kola çektirdiği fotoğrafını eklemiş profiline. adı cengiz. işin doğrusu bu kız mevzusuna hafiften kıl oldum. yo kıskanma değil. isterse harem kursun bu pezeveng ama maksat ilgi çekmek istermiş gibi, iki kızın arasında kollarını açmış, kasım kasım kasılıyor. vay cengiz dedim sen misin böyle kasılan. açtım duvarını tak tak abuk sabuk şeyler yazmaya başladım. geyiğe bağlıyorum iyice. daha önce yazdıklarını okudum. daha önce ak demişse ben kara yazıyorum. ne dediyse tersi, kendi kendini tekzip ettiriyorum. içten içe diyorum olum yapma, yazma belki buradan birine aittir. yerin kulağı var, internetin hayli hayli var. ben duvarına bunu yazarım. çocuk anında görür sonra bu bilgisayarda açık unutmuş olduğunu hatırlar, yanıma gelir göt olurum. yazdıktan sonra tek işim bir tıka kaldı ama işte dediğim gibi bu düşüncelerde hemencecik göndermedim. başka sitelere baktım bekledim biraz. sonra tekrar face'i açtım.

    tam ben bunları tekrar düşünür bir yandan duvara yazmaya devam eder iken. yanımdan geçen internet kafeden sorumlu elemanın gözü benim bilgisayarına takıldı. o an durdu. çaprazımdan ne yazdığıma bakmaya başladı. ben de sağ sağdan göz ucumla ona bakıyorum. dondum kaldım bir beş on saniye. akabinde hemen face'in linkini kapattım. kapatınca yanıma doğru yaklaştı.
    -o benim hesabım mı diye sordu.
    elemanı görünce, profildeki resimdekinin aynısı bu diye içimden geçirdim. o an beni bir yusuf yusuf hali sardı sormayın gitsin. elim ayağıma karıştı resmen.
    -yoo benim hesabım dedim tedirgin gözler ile.
    -bana benzettim de...
    -yok kardeşim benim bu. dedim hafif kızarak, aynı zamanda kızararak.
    -tamam öyleyse deyip pek de inanmayarak yanımdan uzaklaştı yavaş yavaş.

    bendeki yakalanma korkusundan vücudumu bir ürperti kapladı. hemen sildim, face'i de kapattım. sonra geçmişi temizledim. olum larry şanslısın yine dört ayak üzerine düştün dedim. ya yakalansaydın. ya görseydi onun ağzından yazdıklarımı.
    yazdığım şeylerde küfür yoktu ama daha önceden yazdığı şeyleri okumuştum, onları yalanlar nitelikte abuk sabuk bence komik sayılabilecek şeyler yazıyordum işte. bir tık uzaklığı mesafedeydi gödermem an meselesi idi. allahtan ucuz atlattım. anlattığım gibi. bu olay bana başlı başına bir ders oldu mna koyim. bir daha böyle hınzırlıklar yapmamaya tövbe ettim. hatırlayınca hala bir endişe kaplar beni...

    kötü bi şey kimselere tavsiye etmem. valla kötü. yapmayın böyle şeyler siz de emi...
    0 ...