kayalıklarda dinlenen bir $arkıydık
yoksul adamlar bilirdi yüzümüzü
gittin niyetsiz bir $afakla söyle$tin
ıslak pervazlarda gülü$ün kaldı
yağmurdan önce saçların
ate$te kızarmı$ güllerin vardı
sen susadıkça bir ceylan ölürdü apansız
dilek ağaçları sökülürdü yamaçlardan
kıyısında dinlendiğimiz zerdali
saraçlar çar$ısında yakalanırdı
ruhunun ritmini sunarken kayı$lara
ben boğulurdum sen susadıkça
gözlerin ertelenmi$ bir bahardı
rıhtımsız gemilerin süslendiği
sarı divanlarda yasaklar
açılmamı$ nevresimler ve muskaların vardı
durmadan yağmalanan bir $eydi ak$amlar
kayalıklarda dinlenen bir $arkıydık
yoksul adamlar bilirdi yüzümüzü
usulca dağlara çektiler bizi
bilmediler / bilmesinler
hangi gülün kokusundan zehirlendiğimizi
kime yenilmeliyim söylemiyor toprak
papatyaların kehanetinden yorgunum
yorgunum yüzüme defnedilen mah$erden
niyedir bilmiyorum ama
geceyarısı $eytan deresine vuran
ayı$ığına teslim ediyorum seni ilk defa kendimi yenmekten dönüyorum
kendime gelirken senden gidiyorum
yüzün silinmiyor ak$amlarımdan
ellerimde ayrılıkların esmerliği varken
sen de git selika git
kendini de götür giderken
yağmur kabartmaları
yağmur biraz daha ileri giderse
eski halin seni sorar içimde
durmadan bir şeyler kırılır..
bir yaprak düşerken beni götürür
saçakta dağınık güller, gölgende
geriye doğru koşan atlar..
yağmur biraz daha ileri giderse
geçmi$i $ikayet eder annelere
kızların dudakları kesilir
zarflara yaslanmaktan..
korku'nun ortasında 'r' gibi
titrer kiremitler...
vitrinlere
çarpıp dökülür esnaf
bir kadın -eskidikçe daha kadın-
dalların arasında unutulur
adam biraz daha ileri giderse, terler...
parmağındaki yüzüğün içinden geçer
bir ta$ dü$ürür sesinin üstüne
bağrını çağıran yoku$a bakar,
orada su gibi çıplaktır söz
çocukların söyleyemedikleri
annelerin gözlerinden akar
yağmur adamın içinden geçerse
sol yanında zıplayan kurbağa
içindeki göle çekilir birden
kendini $ikayet eden yağmur altında
ilk defa ölü çıkar evden
ev ölünün ardından çıkıp giderken
yağmur...