m: içecek ne alırsınız?
b: teşekkürler, almayayım ben.
m: aaa olur mu? alın lütfen.
b: istemiyorum.
y.t: Aa kızım alsana bak.
b: Canım istemiyor.
m: Benim hatrım için.
b: ??!!!! (ne hatrı be?)
m: hiç mi hatrım yok?
b: hönk?
y.t: hadi kızım al al.
b: (içses: teyze muavinin nesi oluyon?) iyi tamam madem, ben bir meyve suyu alayım.
(Bu dakikalarda muavin sevinçten uçmaktadır, bilmem söylememe gerek var mı?)
(yiyecek içecek faslından sonra yine bizim koltuğun yanında biter ve diyalog devam eder.)
m: okuyor musunuz?
(ben pek tersleyemem birilerini, yanımdaki teyze de meraklı bakışlarını sununca, sessiz yanıt verdim.)
b: evet.
m: ne okuyorsun?
b: matematik öğretmenliği.
m: iki kere iki?
b: ?!?!
m: iki kere iki diyooom!
b: (Pfff) Dört, ne yani?
m: Hayır, bilemedin, beş.
b: ...
m: ben sence kaç yıl okudum, ne mezunuyum?
b: nereden bilebilirim ki?
m: ilkokul iki terk.
y.t: haydi canım, hiç sanmam güzel konuşuyorsun bir kere, olamaz.
b:(güzel konuşmak??)
(Bir süre sonra tekrar gelir, evet sıkıldınız, ben de sıkılmıştım.)
(Konuya nerden girdi hatırlamıyorum ama hatırladığım kısım tam bu kısım)
m: Küçükken teyzem bana çok "şekersin" derdi. Ben de korkardım çay görünce. Parmağımı falan batıramazdım, eririm diye korkardım.
b: ???? (ee yani bakışının yanında sen? ve? şeker? sorularıyla boğuşmak)
m: (pişkin bir gülümseme)
Sanırım paylaşmak istedi. Tıpkı benim şu an yaptığım gibi. ***