başlık: tanrıya (eğer varsa) minnettar olmamız gerektiği doğru değildir.
Bizi sayısız nimet, iyilik ve bağışa boğan Tanrının lütfuna sonsuz şükran borçlu olduğumuz her an tekrarlanır. Özellikle yaşamak mutluluğu övülür. Ama heyhat! Hayatından hoşnut olan kaç kişi vardır? Eğer hayat bize bazı tatlar veriyorsa, bu tatlar birçok acıyla karışmış değil midir? Yakıcı tek bir acı, en sessiz, en mutlu bir hayatı birdenbire zehirlemeye yetmez mi? Ellerinde olsaydı, talihinin görüşünü almaksızın içine attığı sıkıntılı hayat mesleğine tekrar girmeye, tekrar yaşamaya istekli olacak çok kimse var mıdır?
Diyorsunuz ki, hayat yalnız başına çok büyük bir nimettir. Ancak bu hayat, çoğu kez acılarla, korkularla, çoğu kez zalim olan ve çok az hak ettiğimiz hastalıklarla sürekli olarak tedirgin edilmiyor mu? Böylece birçok taraftan tehdit edilen bu hayat her an elimizden alınamaz mı? Bir süre yaşadıktan sonra sevgili eşinden, sevgili bir evlattan, avutucu bir dosttan ayrılmamış olan; veya bunlardan ayrılık ve acıların düşünce gücünü istila etmediği kim vardır?
Zehir gibi acı felaket bardağını başına dikmek zorunda kalmamış çok az kimse vardır. Çok az kimse vardır ki, hayatın son bulmasını çoğu kez istemesin. Sözün kısası, dünyaya gelmek ya da gelmemek, görüş ve isteğimize bağlı olmamıştır. Bir süre kendisiyle eğlendikten sonra, kesip yemek üzere tutsak ederek kümesine koyduğundan dolayı, kuşun, avcısına çok duygusal şükran ve gönül borcu mu ?