istanbul kadar sevmesem de istanbul'a benzettiğim şehirdir. kaos var burada. iyi insanı da var, kötüsü de. istanbul'daki ekmek derdindeki, muhabbeti sevmeyen lokantacılar, otelciler, büfeciler var. istanbul'un hareketliliği, akışı, hüznü, güneşi ve yağmuru var.
las ramblas gün boyu sesli, hareketli; geceleri ışıl ışıl. insanlar akıyor istiklal'deki gibi.
denizi, kumsalı, güneşi var. hava yaz-kış istanbul'daki gibi.
gecenin karanlığı çökmeye başladı mı, las ramblas'ın arka sokaklarında şiddet artıyor. araba camları iniyor, hırsızlıklar yaşanıyor, orospular peydahlanıyor. gece 12'den sonra arka sokaklardaysanız ya orospu arıyorsunuzdur, ya da kokain, esrar satmaya çalışan ya da birini kapkaçlamaya çalışan bir zencisinizdir.
kaza, ambulans sesi, devriye gezen polisler, trafik, yerde parçalanmış bir trafik ışığı, yerlerde çöpler, kusmuklar, duvarlarda çiş kokuları, esrarkeşler, orospular, merkezden ayrılmayan huzurlu turistler, yüksek sesli gece kulüpleri, hafif müzikli ve şık dizaynlı barlar, herkesin içinde çırılçıplak duş alan bir adam, ıssız, aydınlatılmış tarihi binalar, mimari şaheserler, sanat galerileri, üzeri rengarenk desenli, resimlerle kaplı dükkan panjurları, dönerciler, peep showlar, sexshoplar, operadan çıkan onlarca iyi giyinmiş kodamanlar ve eşlerini aynı gün içinde görebileceğiniz şehirdir.
zıtlıklar birbirini tamamlar burada. ne zaman gitsem istanbul'un kaosunu hatırlarım hep. istanbul ile en çok karşılaştırdığım ve istanbul'u aramadığım tek avrupa şehridir.
şehir kimi yerlerde sadece piyano ile çalınan bir beste, kimi yerlerdeyse bateristin coştuğu ağır bir rock parçasıdır. bu şehri herkes moduna göre dinler. gözleri kapalı ya da açık...