dünyamız ve ülkemizin en büyük problemi olan ırkçılardan kurtulmak için uzun süredir düşünülen yollardır. bilindiği gibi ırkçılık çeşitli nedenlerle insanda ortaya çıkan bir hastalıktır. wilhelm reich bunu bastırılmış cinsel dürtülerin yarattığı bir brujuva hastalığı olarak tanımlarken, elias canetti kitle psikolojisinin doğurduğu bir sosyal sapkınlık olarak tanımlamıştır. yine birçok psikanalist, ırkçılığı tamamiyle ekonomik temeli olan bir pazar savaşı olarak nitelemiş ve daha çok göçmenlere yönelik olarak çoğu ülkede ortaya çıkan bir olgu olarak nitelemiştir. ancak bunun yanında bir erk savaşı olup temelini aşağılık kompleksinden kaynaklı bir eziklikten aldığını da unutmamak lazım.
daha önce de üzerinde durduğum kanamalı ırkçı ateşi de aslında ırkçılığın ve ırkçıların biyoekolojisini açıkça ortaya koymaktadır. ülkemizde kendilerini "vatansever" ve "milliyetçi" olarak tanımlayan türkçü faşistler bu tanımlamaların çoğuna çok önemli bir uyumluluk göstermektedirler. aslında vatansever ya da milliyetçi olarak tanımlamaları da normaldir çünkü birbirlerinden pek az farklıdırlar. milliyetçilik, vatanseverlik gibi temelini mülkiyetten alan hastalıklar ırkçılığa getirilmiş postmodern kalıplar olarak günümüz dünyasında yerini almaktadır.
zurnanın zırt dediği yere gelirsek; ırkçılık ve ırkçılardan kurtulmak için öncelikle tüm kimlikleri insan üst başlığı altında değerlendirme çabasını arttırmak gerekmektedir. çünkü ırkçıların en azılı düşmanı insandır. yine akıl ve mantığa dayalı, doğal yaşamın kaidelerini esas alan ekolojik yaklaşımların dillendirilmesi de ırkçılardan ve ırkçılıktan kurtulmanın diğer bir önemli yoludur.
ancak tüm bu bilimsel yöntemlere rağmen ırkçılardan kurtulunamıyorsa; kişinin yapacağı en makul şey tükürmektir. çünkü çoğu zaman tükürük barındırdığı birçok enzimle bu metaların ortadan kalkmasına vesile olabilir.
