bitti.
kış gibi, buz gibi bi yaz günüydü. nasılsa pişman olur, arar, bensiz yapamaz ki dedim. mutsuz olacağından da adım gibi emindim. aradığın zamanlarda açmadığım telefonlarla belli ettim kendimce kızgınlığımı. böyle olma istiyordum. tamam, benim istediğim kalıplara da girme ama beni de sokma kendi ölçülerine. bir kağıt bebek gibi, gazeteden kestiğin giysileri giydirme üzerime, kapatma kapıları istedim. kendi odanın duvarları arasına hapsetme beni.
bi kaç gün sonra aramaz oldun sense. duydum ki önce numaramı silmişsin telefonundan, sonra da adımı aklından. benimse saf saf umudum vardı hala. arada duyuyodum ya özlediğini, ona güveniyodum belki de kendimce.
sonra yavaş yavaş telefonların kesildi, olur olmaz karşıma çıkışların eksildi bir bir. benimse ödüm kopuyodu başkasını seviceksin diye. bana baktığın gibi bakıp kokusuna hasret uyuyacaksın diye. serde erkeklik varya belli de edemiyodum özlediğimi. ama dedim ya ödüm kopuyodu aslında.
şimdi aradan bilmem kaç gün geçmiş bana asır gibi gelen. keşke diyebiliyorum sadece, "keşke"yle başlayan cümleler kurabiliyorum. "adı ağzından düşmüyor" diyo arkadaşlar "farkında değilim" diyorum. aslında bal gibi de farkediyorum.
şimdi belki mutlusundur diye ödüm kopuyo, eyvah, biliyorum ki bana acı acı hatıran bile yetiyor.