Her nimetin bir tadı var. Sadece yiyip içtiklerimizin değil, yaşayıp hissettiklerimizin de... Hayatın tadı diyoruz mesela, eski günlerin tadı, sevginin, aşkın, yalnızlığın ve ayrılığın... Tatlı ya da acı... Ferahlatıcı ya da buruk... Ama nihayetinde bildiğimiz her şeyin damağımızda ya da dimağımızda kalan bir tadı var. Bizlere bahşedilmiş bütün bu nimetlerin bir tadı var da, nimetlerin en büyüğü olan imanın bir tadı yok mu peki? Var elbet, olmalı, imanın başka hiçbir şeye benzemeyen ve başka hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak bir tadı olmalı. imanımızın varlığımıza kattığı bir şeyler olmalı, hissedilebilir bir şeyler... Ruhumuza eklediği bir lezzet... Göğüslerimize getirdiği bir genişlik... Gönüllerimize taşıdığı bir serinlik... Damağımıza bıraktığı bir lezzet... insanlığımıza bağışladığı bir güzellik... Hallerimizi tamamlayan bir fevkaladelik...
Bir de matematikçe söyleyelim; imanı olmayan bir insanı, imanlı bir insandan çıkarırsak geriye ne kalır? Nedir imanlı bir insanı imanı olmayandan daha fazla kılan?
Bizler inandık ve iman ettik diyoruz. Istılahî olarak bunun ne manaya geldiğini de biliyoruz. O ıstılahlar olmadan anlatabilir miyiz peki imanımızdan ne anladığımızı? Tadını, kokusunu, duygusunu... Var mı söyleyecek bir şeyimiz bu konularda? Yoksa eğer, durumumuz pek de iyi değil demektir. imanımızı teorik bir tasdikten ibaret bırakmaz mı halimiz. Bir tasdikten ibaret olabilir mi iman? insanlığın önündeki en kadim soruya verdiğimiz kişisel cevabın bir yansıması yok mudur benliğimizde? Bir tadı, bir kokusu, bir duygusu yok mudur?
Başkalarının bizim imanımızı teşhis edebilmelerine yarayacak belirtiler arıyor değilim bunu söylerken. Bizim kendimizde, benliğimizde, içimizde, kalbimizde nasıl bir varlık kazanıyor imanımız, bunu arıyorum. Nasıl bir tadı var eksiksiz, kusursuz, lütuf sahibi bir Rabb'e inanmanın, ona güvenmenin, ona sığınmanın? Size şah damarınızdan bile daha yakın olan, nereye gitseniz yanınızda olan, sizi gören ve gözeten, bağışlayan ve esirgeyen, aldığınız her nefesi, söylediğiniz her sözü, içinizden geçirdiğiniz hayrı ve şerri bilen... Nasıl bir tadı var böyle bir Allah'ın (cc) kulu olmanın?
Nimetlerin en büyüğü olduğuna inandığımız imanın kuşku yok ki her şeyden üstün, her şeyden başka, benzersiz bir tadı var. Bizler o tadı almak için imanımıza yönelebilsek, hiç kuşku yok ki o tadı alacağız. O tad bütün varlığımıza yayılacak ve bizi değiştirecek. Değiştirecek ve etrafa dağılmış parçalarımızı yeniden toplayarak bütünleyecek. imanımızın verdiği fevkaladelik zamanla bizi de kemale erdirecek. Mesele imanın dilin tasdiki olmaktan çok daha fazla bir şey olduğunu idrak etmekte ki, işte biz buna takılıyoruz. Bu sebeple imanımız kişiliklerimizde görünürlük kazanmıyor. Bu sebeple üstümüze ilişen kötülükler varlığımıza rahatlıkla yerleşiyor.
imanın tadını aramak boynumuzun borcu... Kokusunu almak, duygusunu duyumsamak... imanımızı sadece dilimizle değil, bütün varlığımızla tasdik etmenin kapıları açılmalı önümüzde. imanımız görünür hale gelmeli varlığımızda. Hal ve hareketimizde, sözümüz ve lisanımızda, edep ve ahlakımızda görünmeli imanımız. Doğru, güvenilir, müşfik, yardımsever, fedakâr, bilgili, cömert olmanın tadı... Huşu içinde secdelerin, minnet içinde iftarların, gönülden niyazların, samimi gözyaşlarının tadı... Kalpteki huzurun ve sürurun tadı... Kul olmanın, insan olmanın, ahsen-i takvîm olmanın tadı... O tadı almalı bizden insanlar... Çünkü o tad imanın tadı... Allah o tadla tadlanmayı nasip etsin hepimize.
*Buhari ve Müslim'de yer alan bir hadis-i şerifte bu tabir kullanılmıştır.