ankara ben değil duvarlar sarhoş zirvesi

entry207 galeri
    183.
  1. yoğun bir katılımla gerçekleşen eğlenceli zirve. zirveyi anlatan en kısa cümle bu olsa gerek. lakin bu tanımın içinde öyle olaylar vardır ki, buraya yazmaya zaman yetmez.

    uludag sozluk gezici moral ekibi bursa tayfası olarak yola hareket ediş saatimize kadar, daha gideceğimiz konusunda net bir karara varamamıştık. bir takım insanların keyif kaçırıcı olaylarından sonra, "kötü havayı oraya da taşır mıyız" düşüncelerine daldık. ayrıntıları geçerek, sonunda söz verdiğimiz saatte yola çıktık.

    yol maceralarımız yine yaşandı. eskişehir'de yarım saat migros aradık, orada oyalandık. yol da sis vardı, yavaş gitmek zorunda kaldık, ankara'ya girişte araba arızalandı.. ankara'ya vardığımız zaman telefonla ankaralı yazar arkadaşlar ile irtibat kuran arabada ki arkadaşlarım, yerin tarifini almakta biraz zorlandı. klavuzumuz sözlük yazarlarımızdan karga değildi ama, asıl karga nickini hakeden don santino corleone ankaralı olduğunu bizlere söylese de, bizleri pek inandıramadı.

    bir benzinliğe arabayı park ettik. sonrasında yine ankaralı mekanda bulunan yazarlar ile yanımda bulunan arkadaşlarla sıkı bir telefon trafiği yaşandı. tüm bunlara rağmen yine de mekanın yeri tam olarak anlaşılmadı. hadi dedik mekana taksiyle gidelim. mc donalds'ın orası tarif edilmiş. taksiyle mc donalds'ın oraya gittik ve bestekar sokak'tan aşağıya doğru yürümeye başladık. biraz ilerledikten sonra "ya yine dönüp dolaşıp benzinliğe geldik" diye bir serzenişte bulundum. dünya yuvarlakmış ama bestekar sokak'ta yuvarlakmış. sonrasında devedikeni ile görüşme yapıp, mekanın yerini öğrenince ne kadar haybeye taksi ile tur atıp, o soğukta yürüdüğümüzü anladım. aslında o kadar yakınmışız ki..

    kanatçı'ya vardığımızda misafirperverliğin kralını gördük. sıcak bir karşılama komitesi, herkes üşüyor olsa bile kapılarda karşılıyor. o ana kadar, 6 saate yakın arkadaşlarla yol yapıp, araba da neredeyse yorgunluk, moral bozukluğu ve keyfimin olmamasına rağmen, insanları o şekilde görünce, kendimi toparlamayı düşünmeye başladım. neyse içeri girdim, böyle labirent gibi bir masa dizilişi, hepsi yazar. bize ayrılan yere ulaşmaya çalışırken kaç kişiye merhaba dedim, sayılcak gibi değildi.

    sonra yerlerimize oturduk, yemek söylendi. bursa'dan gelen benimle birlikte 5 yazarın içkileri geldi. ilk içkilerimizi içerken, yemeklerimiz de bize ulaştı. yemekler bitti, sonrasında ikinci içkiler geldi.

    eğlence artık başlasın, insanlar coşsun diyerekten açılış parçası olarak "bir taş attım pencereye tık dedi" diyerekten gezici moral ekibi geçte olsa hadi dedik papaya gönderme yapalım. sandalyenin üstüne çıkıp, söylemeye başladım. tam böyle kopma noktasına gelicez, neredeyse 60 kişi müslüman ol papa diyerek, bestekar sokak'ı inletecek, pat yarıda kaldı. garsonlar neredeyse papanın güvenlik korumaları gibi üzerime atlıyordu. görende papaya yumurta attım sanacak.

    sonrasında mekandan "alın pılınızı pırtınızı çabuk kaybolun burdan" dercesine apar topar çıkarıldık. kimse itiraz etmesin, adamların yaptığı aynen buydu. ama sonrasında ne mi oldu? asıl eğlence yeni başlıyordu. zaten kanatçı'ya bizim gelmemiz biraz geç olduğu için, ben bilerek kovdurttum kendimizi. mekanda ki insanlarla bir kopukluk vardı, o mesafeleri kaldırmak adına iyi bir atılımdı. * sonrasında mekan aramaya başladık. anladım ki ankaralı yazarların yön bulma ve tarif etme yetileri pek gelişmemiş. garip bir şekilde sokaklarda yürümeye başladık. attığımız her adımda kayıp veriyorduk. lakin yine de 30dan fazla yazar ile gecenin sonuna kadar beraber eğlendik.

    neyse bestekar sokak'ta bir süre dolandıktan sonra bir bara sığındık. zaten herkes kurtlarını dökmek istiyormuş, hemen oynamaya başladılar. garsonlarla çeşitli görüşmelerde sonra, papaya teklifimizi burada sunduk. atılma tehlikesi önceden kaybolmuştu. ama gecenin ilerleyen saatlerinde, koltuğun üstüne çıkıp 1-2 arkadaşı da yanıma çağırınca, sonrasında yerde eğlenen herkesin koltukların üstüne çıkmasıyla ufak bir kovulma tehlikesiyle karşı karşıya kaldık. sonrasında olay kimseye hissettirilmeden tatlıya bağlandı ve eğlenceye devam edildi.

    oynayarak o soğuk havada çufçuf yapar gibi treni oluşturduk ve dışarı çıktık. koltukların üstünde tepindik. farklı şeyler sık sık gerçekleşti.

    anlatılacak o kadar çok olay var ki, hangisini yazmasam haksızlık etmiş gibi olacağım. ama herkesin bilmesi gerekenleri ve bildiklerini yazarak, olayı genel bir hale getirmeyi planlıyorum.

    neyse eğlence de bitti, hep beraber çorbacıya gidildi. herkes sıcak çorbayla kendine geldi. yavaş yavaş bazı yazarlarla ayrılma vakti geliyordu.

    kızlarımızı taksiye bindirdik ve şoför amcalarına sağ salim evlerine bırakması şeklinde gerekli uyarılar yapıldı ve uçankuş programı tarzında konuşursak; "gecenin karanlığında kayboldular.."

    ama kalan 18 yazar için eğlence bitmemişti. hep beraber kırmızı başlıklı istasyon şefi'nin evine gidildi. içeriye en son ben girdiğimde, bir de baktım ki gören mevlüt var sanacak, her yer ayakkabı. tuvalet sırası beklendi, odalar paylaşıldı. fedakar arkadaşlar bursalı ve istanbullu yazarlara odaları bırakıp, kendileri o soğukta salonda yattılar. burada da artı oyları topladılar. bu fedakarlıkları unutulmayacaktır.

    sabah 09.00'da koğuş kalk dercesine bütün yazarlar uyandırıldı. basılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığımız için, evi terk ederek hep beraber kahvaltıya gidildi. simit evinde yapılan kahvaltıdan sonra, neskafe diye bir yere gidilerek, sohbete devam edildi.

    sonrasında bursalı ve istanbullu yazarlar, derbi maça yetişmek için artık yola çıkması gerekiyordu. öyle de oldu. şelalenin önünde fotoğraf çekildi, kameraya görüntüler alındı. herkesle vedalaşıp, iade-i ziyaret için söz alındı.

    gerçekten böylesine farklı olaylara sahne oldu. ankara'da insanların bize davranışları, ilgileri, sıcakkanlı oluşlarından dolayı minnettarız. herkese çok teşekkürler.
    7 ...