18 eylül 2010 bucaspor galatasaray maçı

entry50 galeri
    35.
  1. maç yazım; http://www.medyaspor.com/yazarlar/gorkemkirgiz/425

    'ne başlığı ya

    garanti bankası’nın ‘sanal ortamda türkiye-yunanistan dostluğunu konu ettiği salakça reklamla başlayan gecede merak ettiklerim vardı.
    mesela, federasyon’un ‘herkes kazansın’ mottolu, bol artılı yabancı kontenjanından nasibini kimler almıştı?

    mesela, kendi söylemiyle- i̇stanbul’da laila, sivas’ta la ilahe illallah motivayonlarının yaratıcısı bülent uygun, i̇zmir’de nasıl bir motivasyonu uygun görmüştü?

    ya da mesela, koskoca i̇zmir’in atatürk stadı’nın zemini ne haldeydi?

    maç başladığında gördük ki, ecnebi kontenjanından nasibini alanlar elano ve lorik cana olmuştu. atatürk stadı’nın zemini kabus gibiydi, fakat bülent beyin ‘uygun’ gördüğü motivasyon muaamaydı.

    galatasaray maça sakin ve bilinçli paslarla başlayarak oyunu rakip sahada oynamak istiyor, bucaspor ise kendi sahasında kalarak, özellikle- mendy’nin taşıdığı toplarla etkili olmaya çalışıyordu.

    sakin galatasaray, yoğunlulukla serkan- pino ikilisiyle sağ kanadı aktif kullanıp, baros ve ona yaklaşan kewell’a gönderilecek ortalarla etkili olmak, dönen topları da mustafa ve ayhan ikilisiyle toplamak niyetindeydi.

    burada notumuzu düşmek gerek. pino’nun takıma henüz alışacak kadar oynamaması, sağ bek mevkisinin sarı kırmızı renkte lanetli olması gibi sebepler, bu planı aslında suya düşürdü. henüz çizgiye inemeden kaybedilen toplar da galatasaray orta sahasına sıkıntı yarattı.

    bucaspor ise rakibi durdurmanın dışında bir plan yapmayınca, alın işte size kısır bir kırkbeş dakika.

    devre arasında, spikerlerimiz, misimovic’in ne kadar da az koştuğundan dert yanarken, gelen istatisliklerde en çok koşan dördüncü futbolcu bizim misimovic olmasın mı?

    rüzgar hemen yön değiştirdi tabii; “topla sadece üçyüzkırk metre koşmuş ama”, “etkili koşmadı ama.”

    evet, zaten bir orta saha oyuncusu, sürekli topla dripling yapmalı, hele hele boş koşular yaparak tek pas hiç oynamamalı.

    biz de yedik tabii, tabii yedik.

    canımı sıkan ne, biliyor musunuz?

    aynı diyalog, eğer fenerbahçe’li bir futbolcu için gerçekleştirilseydi, onun adına methiyeler düzülür, henüz hazır olmadığından, takıma alışmadığından dem vurulurdu.

    bir başka konu da, tüm medyanın yabancıları kötüleme, yerlileri övme eğiliminde olması. biz, yabancılar hakkında olumlu söylemlerde bulununca da, yabancı meraklısı oluyoruz.

    sonra da, bu ülkede ırkçılık yok diyorlar...

    neyse işte. neyse. neyse neyse neyse. ben salağım, herkes akıllı. böyle deyip geçelim en iyisi.

    i̇kinci yarı da ilk yarı kadar sıkıcıydı açıkçası ama bir gol vardı.

    ayhan, sağ kanatta boşluğa hareketlenen arkadaşına pas vermeyerek aslında hata yapsa da, inadıyla golü buldu.

    bundan sonra, hiçbir derin düşünceye dayandırılamayacak biçimde tüm hücumcularını oyuna alan bülent uygun’un takımını durdurmaya misimovic-lorik cana değişikliği ve oluşan boş alanları uzun uzadıya kullanmak yetti de arttı bile.

    galatasaray, belli ki sakatları dönene kadar (dönerler mi, dönmezler mi bilinmez), fizik mücadeleyle galibiyet alıyor.

    rijkaard’ı hiçbir temele dayandırmadan popülist yaklaşımlarla eleştirenler, size sesleniyorum; demek ki kaygı duymadan, birşey öğretmeden, sadece koşarak da galibiyet alınıyormuş. ama mühim olan üstüne koymakmış.

    şimdilik, üst üste üç maç kazandı galatasaray. kazanma alışkanlığının tekrar kazanılması güzel ama, oynama alışkanlığı ve isteğini de kaybetmemek gerekli, bunu en iyi bilen de rijkaard ve neeskens ikilisi.

    twitter.com/gorkemkirgiz '
    0 ...