biz alışmışız küçükken itilip kakılmaya,aman baba kızacak anne küsecek, hala şunu diyecek, bunu yaparsak böyle yaparlar,şunu derler sürekli bir korku durumu falan. gelmişim lise sona baktıkça ağladığım sevgilim de olmuş bir tane, ama görseniz nasıl aşığım anlatamam bakıp bakıp ağlıyorum o derece aşık o derece salağım. tabi genel olarak bir zügürtlük durumu olduğu için öyle restaurantlarda yemek,kafelerde muhabbet bilmiyorum zaten bilmeme imkanda yok babam kızar çünkü,tek bildiğim koza han bir de sönmez,oraya da yürüğen merdivenleri için seviyorum bir de okul zamanı kitap almak için.. neyse ben bu sevgiliye bir naz bir naz yanıma 1 cm yaklaşsa kükrüyorum ben senin bildiğin kızlardan değilimmmmm, ne sandın sen beni, senin paranın olması umrumda değil hemen cazgırlaşıyorum cocuğunda öyle bir huyu yok efendi herif. bana göre genel olarak bütün herkes zengin, ama bu çocuk bana göre çok zengin, tabi annemde öğrenmişim bütün erkekler beni gafil avlayıp tecavüz edecek,kolama ilaç atacak,bir sabah bir bakmışım buz dolu bir küvetteyim böbreğim yok.
çocuğu nasıl eziyorum nasıl çirkefim sanki sevgilim değil düşmanım ama yiğitliğe bok sürdürmemek var işin içinde.öz güven zaten yok ne olduğundan da haberim yok,robot gibi aile büyükleri ne derse o, zaten birsürü boktan boktan dertlerde bende resmen bir sürünme durumu mevcut. sevgilim dediki hadi gel mudanyaya gidelim balık yiyelim tamam dedim işte balık sonuçta. gittik mudanyaya amann nasıl tırsıyorum ya yolda kaza geçirirsem ya minibüs devrilirse, ya biri görürse,şimdi ben oraya gidersem kötü kız mı olucam... sıçıcam altıma korkudan ama sevgilime çaktırmıyorum bir lady bir düşes havaları ki sorma gitsin. sıra sıra küçük balıkçıların olduğu yere gittik,oturduk sipariş vericez, bekliyorum o söylesin,başladı söylemeye:
-ortaya midye tava alalım biz,karides,kalamar, ama karides güveç olsun,salata, balık olarak da çupra alayım ben
hassiktir dedim ya ne diyor bu, ulan balık dedik adamın söylediklerine bak benim bildiğim bir midye dolma var onu da sokakta satıyorlar ordan biliyorum, düşünüyorum o an: çupra ne lan balık dediğin hamsi ve palamut benim için o ne,bende özgüven sıfırın altında omuzlarım düştü ellerimi nereye koyacağımı bilmiyorum, bu eller benim mi, biz bunları ne için kullanıyorduk... ben bunları nasıl yicem şimdi hayatımda bilmediğim görmediğim şeyler,amma da görgüsüz insanım lan hay böyle hayatın taaa.....kendimi sinek kadar hissetmiyorum sineğin bile bir duruşu var o an benim için amacı var, ben şuursuz gibi kaldım ama ağlamama az kaldı bir çupra lafı beni yedi bitirdi,çupra dövdü dövdü attı bir köşeye kan kaybından ölüyorum,suratımı ateş bastı...bir çupra adama buna yapar mı? yapar. öz güven denilen şeyi hiç bilmediysen yapar, yaptıda zaten
sıra geldi bana ulan ne dicem şimdi bir bok bilmiyormuşum ben baktım menüye en altta tanıdık bir isim: köfte. yıllardır ayrı kaldığın anneni görmek gibi oldu benim için.
dedim ben köfte istiyorum bir de kola.
garsonda sevgili sevgilimde baktılar suratıma "salak buraya balık yemek için gelmedin mi" der gibi.dedim canım köfte istedi olamaz mı?
günü atlattık ama ben bir çupra yüzünden bilmediğim öz güvenimi kaybettim... sonra okuduk ettik birşeyler öğrenmeye çalıştık, işe başladık da öz güven sahibi olduk. çekinmeden yaşamak neymiş onu öğrendik.
burdan çıkarılan ders: analar babalar bacılar gardaşlar, çocukları korkak, öz güvensiz büyütmeyin kimi zaman bir çupra bile insanın içine dert olabiliyor.