Yukarıdaki âyetlerde "iki doğu ve iki batı" ile dünyanın Kuzey ve Güney Yarımküresindeki "dönenceler", "doğular ve batılar" ile de, bu dönenceler arasındaki kuşakta, Güneş'in sürekli olarak farklı açılarla doğması kastedilmiş olabilir.
Sebepler plânında, bu yaratılış düzenine göre akıl yürütür ve bir kıyaslama yaparsak, Dünya'nın eksen eğikliği olmasaydı, yani Ekvator düzlemiyle ekliptik (yörünge) düzlemi üst üste çakışsaydı veya yer dönme ekseni, ekliptiği dik kesseydi, bu durumda dönenceler oluşmaz, mevsim değişmesi olmazdı. Dolayısıyla, Güneş ışınları sadece Ekvatora dik gelirdi, aydınlanma dairesi kutup noktalarına teğet geçerdi, gece-gündüz süreleri dâima birbirine eşit olurdu, Güneşin doğuş-batış konumu ve saati dünyanın hiçbir yerinde yıl boyunca değişmezdi. Kur'ân-ı Kerim, yukarıdaki âyetlerle bu mucizeye dikkat çekmektedir. Ayrıca bu âyetler Allahın (cc) her şeyde bir hikmet ve adalet gözettiğini, hiçbir şeyi başıboş yaratmadığını beyân buyurarak, bizleri tefekküre yöneltmektedir.
"Semâvat ve Arz'ı böyle muntazam halk eden bir Kadîr-i Mutlak'ın, elbette devâir-i masnuatından olan manzume-i Şemsiye bilbedâhe O'nun kabza-i tasarrufundadır. Madem o Kadîr-i Mutlak, Şems'i, seyyaratıyla kabza-i tasarrufunda tutuyor ve tanzim ve teshir ve tedvir ediyor. Elbette, o manzume-i Şemsiyenin bir cüz'ü ve Şems ile bağlanan küre-i Arz dahi kabza-i tasarrufunda ve tedbir ve tedvirindedir."