kızını satabilme, eşeğe tacavüz edebilme, yalan, şeref yoksunluğu potansiyelinin tavan yaptığı bir ülke düşünelim. bebeğiniz doktor hatasıyla öldürülüp, ölüsü size migros poşeti içinde sunulsun,
ailenizden biri öldüğünde onu araba fırçası ile yıkasınlar, kaza yaptğınızda kanlar içindeyken biri size "sağlık güvenceniz neydi, sağlık karneniz nerede?" diyen sorsun.
her türlü pisliğe uygun kılıfın çok önceden hazırlanıyor olduğu bir ülke bu ülke.
bir kenarda ölür biri, üzeri gazete ile kaplanır, aleme ibret olsun der gibi 3 saatte öylece bekletilir. ya da o 3 saati can çekişerek bekler ambulans yaşayanı kurtarmak için değil ceseti götürmek için yetişir anca.
bir adam alkol bulmadığı için krize girer kolonyağı içer, midesi ağrır hastaneye gider, " birşeyin yok uyu geçer" der doktor; adam uyur hakikaten geçer adam falan kalmaz bir ev söner, bir baba ölür; doktorun umuru olmaz biraz üzülür belki ama uyuyunca geçer.
ne kutsal bir iş organ bağışı, ölümünden hayat vermek, yaşatmak; dikili bir ağacın var mı? derler ya, "sayemde yaşayan bir insan var" demek kadar büyük bir övünç olabilir mi? bilseniz ki son anınıza kadar sizin için, yaşatmak için çırpınan insanlar olacak, ambulans sizi sağ iken alacak, uyu geçer diyen olmayacak.
ama öyle ülkelerde öyle insanlar var ki;
bağışladığınız organı almak için sizi baygınken öldü gösterebilecek şerefte;
ölüm saatini yakın akrabanın dalak, böbrek ihtiyaç saatine göre hesaplayacak halsiyette, aldığı organların sonrasında paçavra gibi bırakıp devamını getirmeye üşenecek vasıfta...
hepsimi böyle sistemin, o ülkedeki her hastane her doktor mu böyle? değil tabi ki duygularını bir ameliyatta aldırmamış, yemininin hakkını vermiş yüzlercesi var; ama hiç olmadığı ya da az olduğu söyleyemez. kimin eline düşüleceği belli olmuyor.
sonuç olarak bu vasıfta insanların yaşadığı bir ülke varsa bu ülkede organ bağışlanmaz.