davul çalarken kullanılan ve sağlamı, fiyat anlamında, alan kişinin götüne baya bir giren baget nesnesini, el alışkanlığıyla, "yanabilen her şey sobaya atılmak içindir" zihniyetiyle kırıp ısınma aracı olarak kullanan dededir. özellikle belirtmek lazım ki burada bahsi geçen baget ekmek değildir ve az sonra anlatacaklarım yaşanmış olaylardır. gavurlar buna based on a true story diyorlarmış. yaa.
sadece benim dedem mi böyle, bilmiyorum. köy desem değil, şehir desem değil, kasaba desem hiç değil. acayip bir yerde yaşıyor anneannem ile dedem. onlarla kalan bir de dayım var. 15-20 metre kadar aşağı indiklerinde bütün izmit'e ulaşabiliyorlar. değirmendere'de migros var ya, hah oraya 15 metre falan uzaklıktalar. ama oturdukları yeri görsen, hayat yok zannedersin amk. etrafta evler falan var ama daha içlerinde insan görmedim. ne kabaklar gördüm içlerinde kıyma yoktu, ne kıymalar gördüm de yiyemedim ben. her neyse.
dedem 80'ine merdiven dayamış olmasına rağmen, hala ağaçlara merdiven dayayıp meyve toplamaya, yaz sıcağında "kışa hazırlık kanka" deyip odun kesmeye, camiye girip "ben geldim dedeler" demeye çalışan bir adam. aslında çalışmıyor da, baya baya yapıyor. boya badana işlerine gidiyor, bahçıvanlık yapıyor... hani adam tam bir wonderdede. vincent kompany dmc, dc, mc olarak oynayabiliyor ya. benim dedem de her türlü işi görebilecek bir adam ilerlemiş yaşına rağmen. işin ilginci, adam bunları sadece boş durmamak için yapıyor. zaten ev kendilerinin, e çok fazla masraf da yok. ama yine de hiç değilse eve ayda 700-800 lira sokuyor adam.
ama çok ters bir insan. 50 metre uzaktan baktığında "ohaaa oğlum adama bak, varg vikernes lan buuu!" dersin. cidden. adam 5 vakit namaz kılan, beni de sürekli "yanacaksın" diye uyaran, benimle din haricinde hiçbir şey konuşmayan bir adam. cool dede. kaale almamalar, mesafeli tavırlar, "şunu şöyle yapın" demeler... süper bir adam. normalde ergenler dedeleriyle, büyükleriyle falan bir yere gitmek istemezler. "ayh sen beni resil edersn ihtiyar off" derler. ben bu adamla bir yere giderken(gerçi birlikte bir yere gittiğimizi hatırlamıyorum hiç) kendimi süper hissediyorum lan.
yanımda black metalin kralı var oolum lan! bembeyaz uzun saçlar, sakal falan! kundura ve seksi kemer her ne kadar olayı bozsa da, adam norveç'in dağlarından kopup gelmiş hacı... her neyse. dedem böyle bir adam.
ve bu adamın, yanabilen her nesneyi sobaya atma gibi bir alışkanlığı var. yazın sorun olmuyor ama kışın onun evindeyseniz, yarraa yediniz demektir. zaten kır evi gibi bir şey anasını satayım, terası falan var. amı götü dağıtıp sağa sola kitap, kalem, odun, pantolon(onları da yakıyor amk) falan fırlatırsanız, bıraktığınız yerde bulamayabilirsiniz. başka yerde bulsanız yine iyi, öyle bir ihtimal de yok. kurbanının cesedini yok eden bir seri katil gibi davranır dedem yakma konusunda. kime sorarsanız sorun... o bıraktığınız şeyin nerede olduğunu öğrenemezsiniz, kimse cevap veremez. tek adres sobadır. 15-20 günlük geziye 2 pantolonla gittiyseniz ve pantolonunuz sobada cayır cayır yanıyorsa, aha işte bu tam anlamıyla sobalara yan bastığınızın resmidir.
"oha lan pantolon yakılır mı?" dediğinizi duyar gibiyim. yakılır abi, neden yakılmasın? kış ayındasın, bütün para zaten kömüre, oduna gidiyor. dağlara çıkıp odun kesiyorsun, onları evine getiriyorsun falan... bir şekilde intikam alman lazım hayattan. eline geçirdiğini sobaya atman lazım ki sıkıntı yaşamayasın soğuk mevsimde. torun mu geldi? oyuncak arabası mı var? at amına koyim! gitsin kuran okusun o da. namaz falan kılsın, öğrenmesi lazım artık.
büyük torunun bagetleri mi var? o ne amına koyim? ne güzel tahta, çok güzel yanar bu. salla gitsin. kızın kurusun diye pantolon falan mı asmış? giyse oraya asmazdı. yansın ibnelerin alayı!
işte böyle bir olay.
sikko bir entry girdiğimin farkındayım. girişsiz, gelişmesiz, sonuçsuz acayip bir hikaye oldu. benim bagetlerimin yakılış öyküsü de şöyleydi,
geçtiğimiz yıl ya da ondan önceki yıl, hatırlamıyorum, şubat tatili dediğimiz, gavurların semester dedikleri olayda yine oralara gittim. bütün tatili orada geçirmek niyetindeydim. şansıma da baya soğuktu hava. severim ben soğuk, soba falan da varken harika oluyor. 15-20 gün kadar kalacağım. ama evde internet yok, bilgisayar yok. "canım sıkılır kanka" dedim. ne olur ne olmaz, stüdyo falan bulurum belki deyip bagetlerimi de aldım yanıma.
taş gibi tama. bir çift tama. gel de alma. bakıp osbir çekersin hocu, o derece güzel. baya da para saymışım ibneye. power beat falan var evde de, resmen ağacı kesip baget diye getirmişler. hediye diye kabul etmiştim, yoksa günahımı verip de almam lan öyle bagetleri. bunu niye söylüyorum? olayın ne kadar vahim olduğunu anla diye sözlükçü. muhtaç olduğun baget, evdeki asil dolapta falan mevcut değil. aha şu elindeki bir çift tama haricinde hiçbir şeyin yok. anladın mı?
eveeet. peki bu bagetlere ne oluyor sonra? hah. tatilin ortasında falan, evde yastıklardan kitaplardan sağlam bir düzenek kurup, stüdyosuzluğun acısını çıkarıyorsun bir nebze. bagetleri de orada bırakıp uyumaya gidiyorsun gece. geç saatlerde gelen dede(o gün metallica fındık festivali kapsamında izmit'teydi, oraya gitmişti. normalde gecikmez öyle) "napak yakak mı kanka?" diyor ve güzelim bagetleri baltayla parçalayıp sobaya atıyor.
anlamadığım şeyler var...
1. bagetler gece vakti neden baltayla kırılır?
2. yakılacak bagetler baltayla kırılmak zorunda mıdırlar? zaten güççücük şeyler değiller midir?
3. dede, işin mi yoktu?
***
anlamadığınız şeyler var...
1. lan salak sen uyumuyon mu, nerden biliyon kırıp yaktığını?
cevap: sabah sorduğumda söylediydi lan...
2. e hani kaybolan eşyanın nereye gittiğini kimse bilemiyodu, kesin sobaya gidiyodu o eşya?
cevap: e sobaya gidiyo işte amına koyim. biliyoz.
***
hüzünlendim ben yine. ruhları şad olsun bagetlerin. onlar sobaya atılırlarken, dedemin halini de görmek isterdim aslında. "god hates you all!" diye bağırıp mı fırlattı, ne yaptı...