bizzat atmosferi yaşamış biri olarak söylüyorum, tribün hiç de berbat, rezalet v.b değildi. hatta ma esnasında dedim ki "acaba bu ses televizyondan da duyuluyor mudur?" nitekim eve geldim, maçın tekrarını izledim, kesinlikle salondaki ses ekrana verilmiyor. istanbul seyircisi şöyle kötü, ankara seyircisi böyle rezalet gibi yorumların hiç bir anlamı yok bence. belli ki ankara seyircisinin performansı da yayında yansıtılmadı, istanbul seyircisinin de yansıtılmayacak. milli takımımız hücumdayken organize tezahüratlar çok sık yapılmadı ama fransızlar gerçekten baskı altına alındı. biletlerin hızla tükenmesinden dolayı pota arkasındaydım ve gerçekten içinde bulunduğum tribün iyiydi. benim de vicdanım rahat, yapabildiğimin en iyisini yaptığımı sanıyorum.
maçla ilgili bir sürü yorum yapıldı zaten, takım olarak şahaneydik, bileğimizin hakkıyla harika bir zafer kazandık. ben önümüzfeki maçlara gitmeyi düşünenler için bazı detaylardan bahsetmek istiyorum.
slovenya-avustralya maçının ilk yarısı izledik, sloven seyirciler gerçekten çok sevimliler, çeyrek finalde seslerini bastıramazsak yazık. avustralyalılar ise defense diye bağırdılar hep zavallılar. devrede çıktık, bir çok taraftar gibi iftarı yapıp bizim maçtan önce dönmekti amacımız. bu arada sinan erdem spor kompleksi gerçekten de güzel olmuş. giriş çıkışlar çok kolaydı. otoparkı da büyük ancak maçtan sonra otoparktan çıkmak 40 dakika kadar sürdü malesef. salonda ise beğenmediğim bazı noktalar oldu. en azından pota arkası tribünler için konuşuyorum, merdivenler hiç düzgün değil, tehlikeli bence. sıra araları çok dar, önünüzdeki adama dizleriniz dayanabiliyor. onun dışında sahayı görüş açısından hiç bir sıkıntı yok, iyi dizayn edilmiş salon. salona girmeden bazı insanlar "içeride bardak su bile 2.50 tl" dediler. ben de daha sonra 4 su alıp 10 tl uzattım adama, adam "bozuk veremiyoruz" dedi. su 50 kuruşmuş, önümüzdeki maçlara gideceklerin gözü korkmasın.
bu arada salona arabayla geldiyseniz, arada çıktığınızda otoparktan çıkarmayın arabayı, taksiyle ya da yürüyerek gidin nereye gidecekseniz. daha sonra otoparka girmek için uzun bir kuyruk beklemeniz gerekebilir çünkü. iftar için ataköy atrium'a gittik yakın diye, orada seçenek yok pek, ya burger king yiyeceksiniz ya pizza. burger king'de deli gibi kuyruk oldu tabii, insanlar kavga etti, personel kavga etti, yemek tatsız oldu. bir daha gidecek olanlar için ataköy plus daha iyi bir seçim olabilir.
maç esnasında etrafınızda cansız, alkış bile yapmayan tipler oturuyorsa bile içinizden nasıl geliyorsa öyle bağırın, hoplayın, zıplayın. "millet ne düşünür" diye düşünmenin alemi yok, basketbol seyircisi renkliyse güzel. mesela ön sırada oturan büyük bir aile vardı. evde hazırlanmışlar, kırmızı kartondan kral tacı yapıp üzerine basketbolcularımızın isimlerini ve fotoğraflarını koymuşlar. nazar boncuğu, uğur böceği, kurdele ne varsa süsleyip kafalarına takmışlar. gülenler oldu kendilerine, ama bence gayet güzeldi, o tribünde oluyorsan hakkını vereceksin, süslü bir taç takman gerekse bile.
molalardaki danslar ve dansçılar güzeldi ancak durmadan ortaya atlayıp "top isteyen var mı? tişört isteyen var mı?" diyen adam çok sinir bozucuydu. kendi sorduğu soruyu ona yöneltmek lazım: "tuttur.com tişörtlerini kim ister?"
her basketten sonra müzik çalması kafa şişirici ve gereksiz bence. ellerine sağlık ve seni tek geçerim gibi şarkıların seçilmesi ise akıllara zarar.
özeti bile uzun oldu kusura bakmayınız. çeyrek finalde daha canlı olacağını umuyorum tribünlerin, yoksa ben kalkıp amigoluk yapacağım sanırım.
sinan güler'e "helal olsun koçum" der, kerem tunçeri'ye tez elden şifalar diler, eşi buket'e öpücük atan ender arslan'ı öper, atrium önünde babasına şemsiye uzatırken "this is yours yani, bu benim reputationımı düşürüyor" diyen kıza akıl fikir diler, entrymi noktalarım.