evet, diyorum ki senin askerin nerden oluyor? Asker, senin benim olmaktan ziyade bazı güçlerindir. Anlatmak istediğim özünde budur. Sen, ben yaptığımız şakşakçılıkla kalırız. Elbette ki ölenler bizim arkadaşlarımız, kardeşlerimiz ve akrabalarımızdır. Birinci mesele ölümleri durdurmaktır. Kanla, silahla, kılıçla çözülen herşey aslında özünde çözülmemiştir. " kılıç'la gelen, kılıç'la gider" diyen meşhur tarihçinin öngörüsüne katılmamak elde değil. Tarihe baktığımızda da bunun binlerce örneğini görürüz.
Dağa çıkmanın sebeblerini aklı- selimce konuşmakla,dağdakilere küfretmek arasında dağlar kadar, hatta işi "teröristsiz sözlük" kurmaya götürecek kadar fark var.
elbette halkların kendi ilişkilerinde, yaşam paylaşımında, doğal süreçte herhangi bir sorun yoktur. fakat işin içine ne zaman bir takım güçlerin birtakım çıkarları girer, işte o zaman işler değişir. kardeşçe geçinen halklar birbirine düşman edilir. bu düşmanlık öyle bir noktaya gelir ki bazıları burada insanlıklarını da yitirir. benim derdim ve çabam bu furyada "o" insanlığını yitirenlerden olmamaktır. siz, buna hümanizm dersiniz, başka bir şey dersiniz o, sizin bileceğiniz birşey. ama hümanizma öncesinde de insani değerler vardı ve olgusal olarak çeşitli biçimlerde tarif edilmekte idi. insanlık tek'tir. on'da düalizm aramaya başladığınızda sizin için herşey birer "bahane" haline dönüşür.
özgürlük ve uluslaşma bilincinin birbirini tamamlaması sermayenin merkezi imparatorluklara ihtiyacının kalmadığı 1700-1800 lü yıllara tekabül eder. bu süreç 1789 fransız ihtilali ile de taçlandırılır. bunları eminim ki sizde biliyorsunuz. Sonrasında bildiğimiz ulus devletler kurulur. türkiye'de bunlardan biridir. tamamen tesadüfi tarihsel gelişmelerin ürünü olarak türkiye doğar. (örnek,1917 ekim devrimi ve ortadoğu ve asya'nın bir bölümünde ingiliz sömürgeciliğine karşı hindu ve müslüman kökenli ayaklanmaların had safhaya varması gibi) yoksa türkiye asla diğer bir çok ulus devletin merkezi imparatorluğa karşı yaşadığı milliyetçi akımlaşma ve mücadele sürecini yaşamamıştır. yani, osmanlı'ya karşı süreç içinde bir çok ayağıyla birlikte geliştirilen bir milli mücadele olmamıştır. yani diğer bir deyişle, ingiltere vb. ülkelerde krallara ve sultanlara karşı yürütülen bir ingiliz milliyetçiliği gibi olgu burada yaşanmamıştır. osmanlı ile geçici olarak tarihsel bağları kopartan (dil devrimi, hilafetin kaldırılması vb.) bir geçiş süreci yaşanmıştır. bu doğal olmayan geçişin sancılarını bugün dahi yaşamaktayız zaten.
bu arada asıl söylemek istediğimse, tarihsel olarak 4 ayrı ulus devlet içinde toplanmış kürt halkının bazı sebeblerden dolayı bu süreci geç yakalama durumu vardır. fakat, kendi parçalarında her kürt topluluğu çeşitli kalkışmalarla uluslaşma çabalarını sürdürmüşlerdir. bizde yaygın bilinen en büyük 2 örnek, şeyh said ve dersim (seyit rıza) kalkışmalarıdır. bunun dışında irili ufaklı denemelerde vardır. diğer parçaları konu dışında bırakacak olursak son iç kalkışma 12 eylül 1980 sonrası sürece tekabül eder. Yani bildiğimiz 30 yıllık süreç. elbette ki bu kalkışmalarda bazı devletler ve güçler de tarafları kullanmak istemişler ve kullanmışlardır. buna dışardan bir örnek verecek olursak, kafkaslarda ki özgürlük mücadelesine son 20 yılda sunulan suudi vahabi desteği, suud kralı ve putin anlaşmasıyla kesilince sönümlenivermiştir. bildiğimiz çeçen eylemleri bitivermiştir. fakat, farklı olarak kürtler, bu sefer diğerlerinden farklı olarak arkalarına dünyanın hegomonik güçlerini isteyerek ya da istemeyerek almışlardır veya o hegomonik güçlerin çıkarları buna zaman zaman denk düşmüştür. özellikle diğer ırak parçasında bu daha sabittir.
şimdi, ulus devlet olgusu benim sorunum olmazken, birden olmak zorunda kalıyorsa doğru bir çözüm sunmak ve ya tartışmak zorundayım. bu nokta da herhangi bir (kürt veya türk) milliyetçi yaklaşıma düşersem doğruyu yakalayamam. doğru nedir? burada doğru evrenseldir. süreç uluslaşmayla ilgiliyse ki öyle, kürtlerin uluslaşma hakkını teslim etmektir doğru olan. nasıl ki, kafkaslarda ki özgürlük savaşlarını destekliyorsam, filistin halkının varolma savışımını destekliyorsam, kürt halkının 4 parçada ki özgürlük mücadelesini de desteklerim. bu benim ikiliksiz, çifte standarta düşmeden en genel yaklaşımım olmak zorundadır.
derdim burada, sorunu gören ve farkında olan bir yerden tutarak hükümetimin, devletimin süreci barışçı bir biçimde noktalamasıyla ilgilidir. birilerinin rantsal çıkarlarına hizmet etmeden, karşılıklı olarak silah tekellerinin tuzağına düşmeden sürecin aşılmasıdır.
bu topraklarda yaşayan ne bir türk gencinin, ne de bir kürt gencinin burnunun kanamaması, o kör kurşunlarla telef olmamasıdır çabam ve dileğim. bu yüzden, ne gerillayı yüceltirim, ne de ordu'yu baş tacı ederim. elinde silah tutan göz yaşı taşır,ölüm taşır, tecavüz taşır, aç,anasız babasız çocuklar taşır, tasavvur edilemeyen işkenceler taşır.
ateşin düştüğü her türk ve kürt evinde insanlık bir damla daha yitirir. önemli olan bunun farkında olabilmektir.
bunun için bana yavşak,ulan, lan, vatan haini vb. sıfatlarla hitap ediyorsanız size teşekkür ederim.
ben yavşak,ulan,lan,vatan haini olmaya devam edeceğim.
arada sırada da siz gençlerin hakaretlerine rağmen, tabiri yerinde ise "dürtmeye" devam edeceğim.