tarikat ve cemaatlerin atatürk düşmanlığı

entry11 galeri
    1.
  1. türkiye'de var olmuş, günümüz itibari ile varlığını sürdüren veya sürdürmeyen herhangi bir "dini" topluluğun atatürk'ü sevmediği ve mantıken de sevemeyeceği gerçeğidir.

    atatürk, tam anlamıyla bir "görev adamı" ve ciddi bir askeri dehadır. atatürk, vahdettin ile(ki bir çokları vatan haini olduğunu söylerler götlerini yaydıkları yerden) yaptığı özel görüşmenin ardından(resmi osmanlı tarihi arşivlerinden ulaşılabilir bu görüşmenin yapıldığı bilgisine ama görüşme içeriğine dair hiç bir bilgi yoktur.) samsun'a gönderilerek, anadolu insanını bir savaşa hazır olmaları noktasında örgütlemekle görevlendirilmiş ve bunu da layıkıyla başarmış bir görev adamıdır. sonradan kimi tarihçilere göre vahdettin'i satmış ve halkı, padişaha düşman etmiştir; kimi tarihçilere göre de vahdettin'in, tam da kendisine buyurduğu üzere "istanbul hükümeti'ni tanımamış" ve böylece de dışarıdan gelebilecek daha ağır bir baskı kırılmıştır(ki bu daha akla yatkın durmaktadır ve bunlar lise kitaplarında yazmaz). belirttiğim üzere gülhane'deki, osmanlı tarihi arşivi'nde de ilgili dökümanlara ulaşılabilir vahdettin-atatürk arasındaki içeriği gizli görüşmeye dair.

    atatürk'ü yeterince anlattığımızı düşünüyorum. anlamamakta ısrarcı olan da isterse açıp araştırsın. bilgi, şırıngayla enjekte edilir bir şey değil nihayetinde...*
    sonrasında cemaat ve tarikat kısmına gelelim meselenin. efendim cemaat ve tarikat dediğimiz her iki oluşumda da kuruluş amacı "insanların dini doğru yaşaması" gibi ulvi ve uhrevidir. ve fakat işleyişin pek de böyle olduğunu söylemek mümkün değil. neden mi? çünkü işin içine insan(ve haliyle dünyevi menfaatler) giriyor. geçmişten-günümüze bakıldığında hiç bir cemaat, tarikat yoktur ki varlığını sürdürmesine rağmen uhrevi olan kuruluş amacından sapmasın. topyekün "yok" diyerek haksızlık da etmeyelim ama ben görmedim şimdiye değin cumhuriyet dönemindeki şahitliklerimde ve araştırdıklarımda.

    şimdi sıra geldi aradaki bağlantıyı kurmaya... dini doğrulardan yola çıkarak kendi cemaatimi oluşturacak olsam. dini, kendimce ve akli bir şekilde yorumlayarak insanların karşısında "saygın" bir "alim" olmak istesem önümde tek bir engel olurdu. ney mi? kur'an-ı kerim'in, benim bulunduğum topraklardaki dilde açıklanması. ötesi yok... misal kur'an'ın, türkçesi olmasa insanlara "dine dayalı" olarak yutturabileceğim çok fazla şey olurdu. ama kur'an'ın, türkçesi varken benim yazdıklarımı, orada yazanlarla sınayacak insanlar. ve açık verince şarlatan durumuna düşeceğim. ne kadar fakih, islâm alimi bağlamış olsam ve onlara türlü açıklamalar getirtsem de insanların elinde, kılavuzun kendisi var, aldanırlar mı?

    velhasılı demem o ki bu düşmanlığın yegâne sebebi, benim düşünce yapım ve bakış açım ile atatürk'ün, kur'an'ı, türkçeleştirmesi ve "insanlar anlasınlar" demesidir. ben de şeyh olsam, dini konularda kendimce ilmi bir şeyler yazacak olsam sevmezdim buna sebep olan adamı... üste bir de diyanet'i kurmuş bu adam böylelerine pabuç bırakmamak için ki ahirette dahi iki elim yakasında olurdu böyle bir adamın.

    allah'tan, risale yazmak niyetinde değilim de böylesine bir düşmanlık yaşamıyorum, dünyanın kabul ettiği bir dehaya karşı.*
    7 ...