bazen de algılayamıyordu sürüsünden geriye bıraktıklarını. telaşelerinin verdiği yersiz huzurlukları, yapay möölerin getirdiği gereksiz mutlulukları, kendiliğinden sallanan umutsuz kuyrukları ne zaman görse öküz bir garip kaplardı içini hüzün. herkesin anlayamadığı bir öküzdü kendisi, bazen kendisi bile anlayamıyor, asıl anlamın anlamsızlık karmaşası olduğunu düşünüyordu. en yakınındaki ineğin suratına bakıp o hayattan bezmiş ifadeye darıldı o gün, samanların kuru ıslaklığına, getirilen gevişin mutsuz edici deviminine, başındaki çobanın o isyankar sopasına... her şeye tekrar baktı öküz. neredeydi, nereden gelmişti bu yalnızlığa. arkasında bıraktığı her kalabalığın içindeki o metal kokulu sis acıtmıyor muydu artık içini? mistikliğin riyakarlığında bir daha düşündü öküz ve... mö dedi.