3 oyuncu alacağız, 2 oyuncu alacağız, 1 oyuncu alacağız diye diye zamana oynayan bir yönetime sahip takımımın bir hiç uğruna ve alenen göz göre göre avrupa'dan edildiği maçtır.
yönetim sanırım kupa finalinde o çokça sözünü ettiği bombaları patlatacaktı ama kısmet olmadı. mısır'ın sağır sultanı bu kadronun yetersiz olduğunu duyduğu halde kulaklarını kapatıp "biz büyük takımız" martavallarını sayıklayanlar, bir an evvel kovulup da tazminatını almak için bilerek ve isteyerek galatasaray'ı içinden hançerleyen teknik adamlar, disiplinden uzak saldım çayıra havasındaki topçuların eseri bu.
ilk kez son dakikada gol bulduğumuz için üzüldüm bu akşam. resmen lviv adına üzüntü duydum. neden? kazanmak için hiç ama hiç birşey yapmadık, yapamadık. dünyada adalet diye birşey varsa bu geceden bu kadar kolay sıyrılamamız gerekiyordu ki öyle de oldu. 40 saniyelik bir coşku ve aptalca tam da türkiş bir hata.
adil olan buydu, galatasaray içimizde hep büyüktür ama yönetenleri teknik ya da idari farketmez küçük mü küçüktür. küçücük hesaplar için, küçük olsun benim olsun anlayışları için şampiyonlar ligi'ne ajax ile birlikte en çok katılan takım şayet avrupa ligi'nde gruplara bile kalamaz hale geldiyse, he şu rakiplerle başedemez haldeyse el ele tutuşturup çay koymaya göndermek elbette ki hakkımızdır.
endüstriyel futbol çağının yoz anlayışına kapılıp 1 milyon dolar kar için keita'yı satanların, yerine sattıkları adamın bırakın dengini sol ayağı etmeyenleri koyanların boyunu fersah fersah aşar şuracıktaki adamların galatasaraylılığı. taraftarsak çek git deme hakkımız var, yok müşteri görüyorsan da istemez hadi, başka kapıya.