insanın sadece ilk sevgilisine ağlaması

entry2 galeri
    ?.
  1. malum sevgili konusu nakış nakış işlendi sözlük ortamlarında. ama bir türlü tüketilemeyen olağanüstü bir hazineye sahip şu sevgili hikayeleri. esasen ilk sevgiliden bile 10 roman çıkar.

    benim bugün değinmek istediğim şey ise ilk sevgiliyi ardıllarından ayıran önemli bir kaç nokta. bir defa ilk sevgili mütemadiyen ayva tadında kokar ki bu kişinin sevdiği kokulara göre değişir. ondan sonra gelen hiç bir sevgilinin, kadının ve de kızın (bunu belirtiyorum, çünkü henüz kız olan birine kadın deyince birden aşifte kadın kostümünü çekiyor üstüne) kendine has o büyülü kokusunu duyamıyor insan. bir de ilk sevgili gerçekten içten ağlanan tek kişi oluyor. hatta ve hatta bazen ayrılıklarda (sevgililerden birinin uzağa gitmesi) sevgilinin gözünden akan tuzlu yaşı dudaklarının arasında hisseder insan, bir çocuk ancak bu derece iyi ağlayabilir göz yaşını saklamadan. gerçekten içten ağlayıp en derin acılara gark olur yürek. neçe zamanlar üreğim ürperip ayrılık kokan terminallerde lime lime olmuştur ay balam. bu ufak ayrılıklar bile acı çektirir. fakat gün gelipte o malum tükenmelerin insana getirdiği büyük ayrılığa merhaba deyince insan; asıl orda derine ta derine sirayet eden o acı gözpınarlarının dibine bir nehir açar resmen.

    ağlamak; nasıl desem, öyle bir ağlamak ki, insan bir tuhaf oluyor. bir boşluk, bir yalnızlık, bir gerçekten bu dünyadaki her şeyi kaybetmişsin hissi. insan yüzünü ve de bedenini hiç kimseden saklamaya gerek duymadan, kalabalık bir cadde de yürüyerek, elini bile yüzüne götürmeden ağlar, ağlar, ağlar. bu tip durumlarda ben genelde erkenden eve gider ve yatağıma çekilip yatarım. neden bilmiyorum ama çocukken annem bir yere gidince de onun ardından ağlamaktan helak olur ardından gidip yatağa girerdim. acı çekerek... içimde bir boşlukla uyurdum. sonra çok vakit geçmeden taş çatlasa 1-2 saat sonra uyanırdım ve anlamsızca bir şekilde ağlamalarımı düşünürdüm. sanki 2 saat önce değil de asırlar öncesinde ağlamış ve acıyı o zaman aralığında yaşayıp her şeyi o iklimde bırakıp şu an ki zamana zorla göç edilmiş gibi bir hisse kapılırdım.

    sonra yıllar, yıllar geçti. annemin ardından ağlamayı bıraktım ve fakat gel gör ki, kötü kader oyununu yaptı da ardından ağlanacak bir insan çıkardı yine karşıma. insan kalbiyle hareket ettiği sürece en temiz varlıktır. fakat aklını devreye soktuğu noktada hesap kitap işleride başlar. tefekkür etmenin kalbe denk gelen kısmı artık beyne göç eder ve insan bu dünyanın başka türlü hesaplarına dalar. işte ilk sevgili hep omuzların altında bir yerdedir. insanın sol memesinin altında çırpınıp durur. insanın dışına taştığı tek yer gözlerin içinden içinden akan yaşlarda olur. o yüzden insan ilk sevgilisine hayvanlar gibi ağlayabiliyor. fakat öyle bir şey ki bu ilk sevgili gittiği vakit, son yapraklarda son rüzgarlarla savrulup gittikten sonra artık yürek mantığa teslim olur. taş kesilir, orospulaşır, bulvarlarda gezinen fahişelere dönüşür. onun için kalbin; derin, hisseden, çile çeken yönü yoktur artık. mantığın katı kuralları ve hesapları vardır.

    işte o yüzden olsa gerek erkek, ilk sevgiliden sonra gördüğü her kadını sikmenin telaşesine düşer. çünkü artık inanmıyordur hiç bir şeye. ağlayacak hiç bir şeyide yoktur. ağlamaya değer de bulmaz. vesaire, vesaire, vesaire.
    0 ...