Gök gürültülü ve sağanak yağışlı, demişti hava durumları, o gün için. Güneş tam tepedeydi oysa. Hava sıcaklığı kırk derece. Genç adamın elleri ceplerin, yürüyordu. Başı öne eğik, kalabalık kaldırımda yürürken, sağdan soldan, gelen omuzlardan kaçmaya çalışıyordu, aynı zamanda...
Yürümeye devam ediyordu ki, önünde bir barikat oluştu. Bir bedendi bu barikat ve farklı boyutta yaşayan bu insana dur demişti. Kafasını kaldırdı genç adam, kendisini durduran insanın yüzüne baktı. Bir kız. Gözlerine baktı, bir ışık. Kalbi hızlandı, genç adamın. Her an saçmalamaya hazırdı... Bu bir Tanrıçaydı. Gözlerini, kızın gözlerinden kaçırdı, genç adam.
Tanrıça ''Gözlerime bakmaya devam et.'' dedi, genç adama.
Genç adam kaldırdı gözlerini, önündeki gözlere baktı. Kanının damarlarındaki debisi yükseliyordu. Kanıyla barajlar yapıp, karşısındaki Tanrıça için elektrik üretmeliydi.
Tanrıça konuşmaya devam etti.
''Sen'' dedi, ''Benim için varedilmişsin.''
Genç adam, kendini toparlamıştı.
''O halde seninim'' dedi.
Tanrıça gülümsedi.
''Seni arıyordum yıllardır, neredeydin?''
Genç adam, yıllardır kendisini arayan, bu Tanrıça'yı arıyordu, yıllardır.
''Bende seni arıyordum. Sen neredeydin?''
Tanrıça tekrar gülümsedi. Gözlerini, genç adamın gözlerine dikip, genç adamın yanaklarını avuçladı.
''Seni ben buldum. Bana minnet borçlusun. Beni kaybetme sakın.'' dedi, Tanrıça...
Genç adam, yavaşça eriyordu.
''Beni sen buldun ama, seni ben sevdim. Sakın benden gitme!'' diyebildi, Tanrıça'ya...
Tanrıça tekrar gülümsedi.
Genç adam, kendini biraz daha toparlayıp, kendisinde şok etkisi yaratan kıza;
''Adın ne senin?''
''Benim adım aşk!''
Genç kıza, bundan daha güzel bir isim yakışmazdı heralde.
Genç adam sormaya devam etti.
''Beni üzmeye gelmedin değil mi?''
''Seni, sen yapmaya geldim.''
Genç adam sevinmişti. Kendisine ait, bir Tanrıça'sı vardı. Dünya hiç umrunda değildi.
Güzeller güzeli, genç adama:
''Hadi tut elimi, gidelim,'' dedi.
Genç adam, güzel kıza sarıldı. Birlikte yürüdüler. Güneşin battığı yere dek!