bir anda uyandım, terli bir şekilde. maxe yaptıklarımı, maxe söylediklerimi gördüm rüyamda ya da kabusumda. sandrada uyandı.
sandra: noldu? charles.
charles: kabus gördüm.
sandra: iyi misin?
charles: iyiyim. ben kahve içeceğim sen de ister misin?
sandra: olabilir.
dedi gülerek.
___
arabama doğru yürüyordum, işe gitmek üzere. unuttuğum bir şey yoktu. sandra'yı öptüm, sarıldım; güler yüzle evden çıktım. lakin bunları yapmaktan usandım, bıktım lakin yapmak zorundaydım. nefret ediyordum sandra'dan ve diğer kurtulanlardan. o'nları bir an önce tanrılarının yanına göndermek istiyordum. yoksa bu tanrının bana bir çağrısı mı? yoksa sıradakinin o olduğunu mu söylemeye çalışıyor? ama sandra'yı daha öldürmemeliyim. o benim garantim adeta. normal, klişe bir yaşam sürdürdüğümün göstergesi. o'nu öldüremem. yani bunları bir süre daha unutmamalıydım; öpmek, sarılmak... fakat bir dakika anahtarlarım. evet, anahtarlarımı evde unuttum. lanet olsun! tekrar eve yöneldim ve kapıyı çaldım. sandra gülerek
sandra: noldu yoksa bir şey mi unuttun?
charles: anahtar, arabamın anahtarını unutmuşum.
sandra: al bakalım.
dedi ve öptü. anahtarı unuttuğumu fark etmiş ama uyarmamış. sadece bir öpücük için. bu kadın gerçekten beni iyice sinirlendirmeye başladı.
___
mezarlığa geldim. her pazartesi işe gitmeden yaptığım bir alışkanlıktı. bu adeta, her pazartesi maria'yı ziyaret etmek. arabadan indim ve mezarlığa doğru yürümeye başladım. bir çok sevgilinin, annenin babanın yanından geçiyordum maria'ya varmak için. lakin her seferinde sadece biri içimde fırtınalar koparıyordu. her seferinde haykırıyordum:
charles: neden tanrım? neden 4 yaşındaki bir çocuğu öldürürsün? nasıl yaparsın bunu? ama senin yaptığın her işte hayır vardır değil mi? yüce tanrım, yüce!
bu haykırışımı yine sadece benim kulaklarım duyabildi. sadece beynim haykırdı her seferinde olduğu gibi. maria'nın mezarının yanına geldim ve çöktüm. elimdeki kırmızı gülü, diğer kurumuş güllerin yanına bıraktım. maria çok severdi kırmızı gülü.
charles: merhaba.
dedim, her an ağlayabilirdim.
charles: merhaba maria? nasılsın? çok özledim seni, çok ama. seninle beraberken her günüm bir andan ibaretken şimdi her anım günlerce sürüyor. neden maria, neden? neden her anımı o'na adamak istediğim kadını elimden aldılar? neden yoksun, neden bıraktın beni, elimi?
-aslında elinden almadılar.
dedi yabancı bir ses. o an öyle nefret ve sinir doluydum ki, dönüp o adamı öldürebilirdim lakin soğukkanlılığımı korumam gerekliydi.
-merhaba, önce kendimi tanıtmam gerekirdi özür dilerim. ben sayid. istemeden de olsa söylediklerinize kulak misafiri oldum.
charles: mahremiyete saygılı olunmak gerekir ama, duymamanız gerekir.
sayid: özür dilerim. sadece yardımcı olmak istedim.
dedi gülümseyerek, elimi uzattım.
charles: ben de charles.
sayid: memnun oldum sayın charles.
charles: charles demen yeterli. buyrun sizi dinliyorum.
sayid: aslında o sizi bırakmadı veya biri onu sizin elinizden almadı.
charles: peki neden yanımda yok şu an?
sayid: çünkü o sizi sonsuz bir hayatta bekliyor.
charles: tahmin etmeliydim. tanrı aldı cennetine koydu ve onun ruhu şu an beni bekliyor. bu zırvalıkları çok dinledim.
sayid: hepsi hıristiyan zırvalarıydı değil mi sizin için?
charles: evet hepsi hem de.
sayid: ama ben müslümanım.
dedi, bi an duraksadım.
charles: sonuçta hepiniz aynı tanrıya tapmıyor musunuz?
sayid: evet ama biz doğru yoldak gidiyoruz.
charles: kestirme yol var mı? varsa ben orayı tercih edeyim.
sayid: inanmak istemiyorsunuz.
charles: öyle bir şey demedim.
sayid: dediniz demedim, dinlemeden yanlış şey söylediğimi savundunuz.
charles: zamanımı bu zırvalıklarla harcamak istemiyorum.
dedim ve arabama yöneldim. sayid kolumdan tuttu.
sayid: eğer zamanınız olursa ve dinlemek isterseniz istediğiniz zaman araya bilirsiniz.
dedi ve kartvizitini verdi.
charles: madem müslümansınız hıristiyan mezarlığında ne işiniz var?
sayid: ben de karımı kaybettim.
dedi biraz ilerdeki mezarlığı göstererek. bir şey söylemeden ilerlemeye başladım ve arabama binip, gittim.
___
(sandra devam eder)
muayhanemdeydim akşam olmuştu ve charles hala aramamıştı. telefonumu çıkardım ve ben onu aradım.
___
(charles devam eder)
sandra: charles?
charles: efendim.
sandra: neden aramadın?
charles: efendim?!
sandra: akşam oldu ve hala aramadın beni; hiç mi özlemedi? sevmiyor musun artık?
yukarıya bakarak, içimden 'zorlama beni büyük adam.' dedim. ve aslında bir şeyi fark ettim. inanmadğım biriyle konuşuyordum hatta göya varlığına inanmadığım birinin veya bi şeyin dediklerini yapıyordum. o an sayid'le konuşmaya karar verdim. onun dediklerini dinlemeye karar verdim.
charles: çok yoğundum canım, aramaya vaktim olmadı. şu anda bir müşterimle görüşüyorum yani pek müsait değilim.
sandra: akşam görüşürüz o zaman.
charles: akşam ben geç geleceğim. başka müşterimle görüşmem var.
sandra: peki.
dedi ve kapattı telefonu, kızmıştı bana. pek de umrumda değildi. sayid'in kartvizitini çöpten çıkarttım ve sayid'i aradım.
charles: merhaba ben charles, sabah mezarlıkta tanışmıştık.
sayid: hatırladım charles, nasılsın?
charles: iyiyim teşekkür ederim siz.
sayid: ben de iyiyim teşekkürler.
charles: akşam müsait misin? diye soracaktım, anlatacakların vardı bana.
___
akşam olmuştu, bir restorantta sayid'i bekliyordum. şarabımı içerken acaba ne anlatacak diye düşünüyordum? müslümanlığın hıristiyanlıktan farkı ne? muhtemelen aynıdır. sadece kitap ve peygamber değişiktir. kitap, kutsal kitap. diye düşünürken sayid geldi.
dedim ve sayid'in anlattıklarını dinledim. kendince her şeyi anlattı bana. ben sorular sordum ve kaçamak cevaplar aldım. sayid beni ikna edememişti. bunun cezası olarak, tanrı için yeni kurbanım o olacaktı şanslıydı.
___
yeni aynı sahne, demir bir masada yatan biri, kurban. tek farkı bu sefer müslüman olmasaydı. ilacın etkisi geçiyordu ve sayid uyanıyordu. tavanda asılı resimlere bakarak
sayid: bunlar kim?
charles: yeni komşuların.
sayid: anlayamadım.
charles: yanlarına gidiyorsun, tanrı seni istedi.
sayid: neden yanaklarında yara var hepsinin?
elimdeki bıçakla aynı yaradan ona açarak.
charles: çünkü fotoğrafta güleryüzlü çıkmaları için.
sayid acılar içinde bağırıyordu.
sayid: neden yapıyorsun bunu?
charles: ben sadece bir görevliyim. bunların olmasını tanrı istiyor.
sayid: hayır charles! bunların olmasını tanrı istemiyor.
charles: o zaman kim bağırıyor kulağıma.
sayid: sen.
dedi, şaşırdım. gülerek ona döndüm.
charles: ne yani deli miyim ben?
sayid: eşini ve aileni kaybettikten sonra. bir intikam alma ihtiyacı duydun ve kendine tanrı yapıp, onun söylediklerini yerine getirdin. aslında tek amacın intkam almak.
charles: hayır. nereden biliyorsun sen bunları? sana da mı tanrı söyledi yoksa?
sayid: ben fbi ajanı thomas. uçak kazasından sonra kurtulan herkesi takip altına aldık.
charles: hadi ama sayid. bundan kurtulmak için yalan söyleme bana. yoksa thomas mı demeliydim?
dedim gülerek.
sayid: klisede bulunan elden sonra takiplerimizi sıklaştırdık. sendeki şüpheli hareketlerden dolayı senin olduğunu biliyordum zaten. ne yapmaya çalışıyordun? neden her kliseye farklı bir vücudun parçası?
charles: tanrı istiyordu.
sayid: ama sen tanrıya inanmıyordun.
charles: sus! sadece aklımı çelmeye çalışıyorsun.
sayid: sandrayı bu işin için bir kalkan gibi kullandığını da biliyoruz. ve en son onu öldüreceğini tahmin ediyorduk.
charles: ne yapacaksın bana? hadi yakala bu deli katili.
sayid: takip ediliyorum zaten. üzerimde verici vardı. 10 dakika hareketsiz kaldığımda, bulunduğum yere destek ekip gelir. yani az sonra burada olurlar.
charles: buraya giremezler.
sayid: unuttun mu? izleniyordun charles.
bir süre sustum ve düşündüm. ben mi yaratmıştım tanrı'yı?
sayid: hadi ama bu kadar korkak olma! yüzleş yarattığın ve ona tanrı dediğin kişiyle.
çok sinirlenmiştim. elimdeki bıçağı bir anda sayid'in kalbine sapladım. kısa bir süre can çekişip, öldü. bu sırada sesler duymaya başladım. tezgahtan neşteri aldım.
ajan: kıpırdama fbi!
charles: tanrınız ölüyor.
dedim ve neşterle boğazımı kestim. sağır eden bir uğultudan sonra sadece huzur vardı, sessizlik.
___
not: hikaye böyle erken bitmeyecek ve böyle kısa olmayacaktı. lakin sonlandırmak istediğim senaryoya yakın bir senaryoyu geç gördüğüm ve izlediğim slayer'ın 'world painted blood' albümünün tanıtım mahiyetinde ve kısa film tadında olan 'playing with dolls' adlı(aynı zamanda albümden bir parçadır kendisi) videonun senaryosuyla örtüştüğü için hikayeyi kestirme bir yoldan bitirdim. yeni kelimeler, yeni fikirlerle karşınızda olmaya çabalayacağım, öperce...