yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.
NAZIM HiKMET RAN
yaşamın en kısa zamanlarından bi ömrün ortalarda tanıdım onu
o denli yaşam dolu ve sevecen bakıyordu ki gözleri
daha kaybetme ve yalnızlığın kollarına teslim etmemişken hemde
üzerindeki korunmanın farkında olmadan.
o kadar koyu çamurun üzerinde tertemiz ve berrak
sanki kendi gözlerinden henüz düşmüş havada duran küçük bir damla göz yaşı gibi.
bir gün öleceğim buna tüm kalbimle inanıyorum.
bir öbür dünya olacak mı bilmem,
ancak meleklerin olduğuna eminim ve bitanesini çok yakından tanıyorum.