kont dracula olduğu var sayılmıştır ki bence alakası bile yoktur. dracula'nın olduğu gibi vlad tepes'inde (Vlad III) tarihe göre kan tutkusu vardır bu yüzden aralarında bağlantı kurulmuştur.
kendisi eflak prensidir. en nefret ettiği soy türklerdir. gözünü tamamen nefret bürümüştür. bir keresinde ormanda fatih sultan mehmet ve ordusu için bir sürpriz (!) hazırlayıp, türk askerlerini kazıklara oturtmuştur. fatih sultan mehmet ise bu kadar vahşet dolu bir hükümdarın topraklarını almak istemediğini söyleyerek ordusunu geri çekmiştir. yine edindiğim bilgilere göre vlad tepes, kurbanlarını gözlerinin önünde kazıklara oturtur ve onların organlarını kendi gözleri önünde yermiş.
hatırladığıma göre "Dracul" babasının takma ismine göre ilişkilendirilmiştir. şimdi yanlış bilgi vermemek için tekrar baktım ve romencede "drac" şeytan anlamına geliyor "ul" ise bir belirteç "the" gibi. anlamı "the devil" yani şeytan anlamına geliyor. "ulea" takısı ise "oğlu" anlamına geliyormuş ve bu durumda "şeytanın oğlu" oluyor anlamı. ikincisi ve yeni öğrendiğim de şu şekildedir.
--spoiler--
ismin ikinci yorumu daha geniş kabul görmüştür. 1431' de,Vlad II, Kutsal Roma imparator' u Luxemburg' lu Sigismund' a bağlı olan Ejderha Tarikatına (The Order of the Dragon) katılmıştı. Tarikat, kendini Türklerle savaşmaya adamış şovalyelerden oluşuyordu. Amblemi, bir haçın üzerinde, kanatlarını açmış bir ejderhaydı. 1431' den sonra Vlad II (yani babası)üzerinde bu tarikatın amblemini taşımaya başladı.. Paralarının üzerine ejderha sembolü basılmıştı. Ejderha, şeytanın sembolüydü ve sonuç olarak "dracul" un diğer anlamı ejderhaydı. (dracul= dragon) Bu yorumla, Vlad II "Ejderha", onun oğlu Vlad III Dracula (Dracul - ulea ) ise "Ejderhanın oğlu" anlamına geliyordu.
--spoiler--
draculanın çıkmasına yol açan ise bram stoker'ın Dracula adlı romanıdır. okumuştum ve gerçekten günümüzün uyduruk vampir romanlarından çok daha farklı bir dil kullanılmıştır ve oldukça eski bir zaman dilimi anlatıldığı için bazı yerlerde bilmediğimiz kelimeler boldur. discovery channel belgeselinde gördüğüm kadarıyla bram stoker'ın draculayı yarattığı yerler kısmen doğrudur. örneğin şatosuna giden karanlık yol ve orman doğrudur fakar anlatıldığı kadar kasvetli değildir ayrıca bram stoker'ın bahsettiği alanda şato yoktur.
Draculanın şatosu olarak bilinen 2 yada 3 şato vardı sanırsam belgeselden aklımda kaldığı kadar. birisi Bran kalesi.
bu mimari açısından biraz daha uygun gibi. ama bu şatoda gerçekten bir dracula efsanesi oldu mu, yoksa dracula diye adlandırılan türklerin azılı düşmanı vlad tepes miydi bilinmez.
ama tarih öncesi çağlarda dinazorlar ve daha ilginç yaratıklar yaşarken, şimdi de ufoların bahsi geçerken insanımsı bir yaratığın da var olmaması için bir sebep göremiyorum. bu bahis kur-an' da da geçmiştir. evrende yalnız değilsiniz denmiştir. bu yüzden oturup o yok bu yok sadece biz varız demektense bence oturup düşünmek de gerekiyor bazen.
ayrıca insanların "vampir" diye adlandırılmasına yol açan bir hastalık varmış tıbbın t'si bile yok iken. porfiria adı verilen bir hastalık. insanlar bu hastalığa yakalanınca; güneşe karşı hassaslaşma başlar, deri güneş göremediği içinde soluk bir hal alır. diş etleri çekilir. kansızlığın da gelmesi ile birlikte kan isteği duyulur. bugün hala günümüzde aşırı kansız olan insanların bile kan tutkusu vardır fakat bu tamamen hastalıktan dolayı bir istektir.
bunlar benim izlediklerimden okuduklarımdan aklımda kalanlardı. dicsovery channel da bu bilgileri bulabilirsiniz yada travel&living. ben bu belgeseli travel&living de izlemiştim. tavsiye de ederim gerçekten ilginç bir konudur. belgesel romanya'da çekildiği için çok ilginç gothik yapılar da görmeniz mümkündür.
edit: ayrıca vlad tepesin ölümüyle ilgili çeşitli hikayeler vardır. türkler tarafından kafası kesilip kazığa oturtulmuştur. hatırladığım bir diğeri de, savaşta türklerin geldiğini duyarak kaçmıştır.