17 ağustos 1999

entry900 galeri video5
    221.
  1. hava çok sıcak. balkona 2 sandalye atmış yeğenimle oturuyoruz. o zamanlar yeğenim ailesi ile dargın benim yanıma gelmiş dertleşiyoruz.banyoya gidiyorum serinlemek için yüzüme su çırpıyorum , salona gelip yeğenimin yatağını hazırlıyorum oda bana yardım ediyor.aniden bir ses boğuk bir ses , yeğenime bakıyorum çocuğun üstüne kitaplar dökülmeye başlıyor.kolundan tuttuğum gibi balkona doğru koşuyoruz evin içinde. ev mi? ev değil salıncak! yer ayağımızın altından kayıyor.çocuğun kolunu öyle sıkmışım ki -amca dur sıkma- diye bağırıyor.kolunu bırakıyorum.sonra bir karanlık , kıpırdayamıyorum çiğ beton kokuyor heryer.öldüm diyorum Allah'ım daha çok erken herkes için çok erken.o an yaşadığım pişmanlık,hissettiğim duygular... yeğenim? elimi oynata bildiğim kadar oynatıyorum yok yakınlarda yok. bağırmak için ağzımı açınca ağzıma tuzlu kan geliyor o ara ağlamışım belli ki yüzümde de yara var. kanıyor şakaklarımdan arada ılık bir şey iniyor,çok rahatsızlık verici umrumda değil.murat murat murat , bağırabildiğim kadar bağırıyorum ses yok.sonra yer başlıyor tekrar sallanmaya o ara başka insanların sesini duyuyorum bağırmak istiyorum bağıramıyorum.bana bir ömür geldi gözlerimi açtım sonra hafif hafif ışıklar betonların arasından süzülüyor. amca amca!(yeğenimin sesi çok şükür diyorum) bizi duyuyor musunuz? son bir gayret burdayım diye bağırıyorum sonra gözüm kararıyor.

    yeğenim deprem biter bitmez kurtulmuş meğer sürünerek çıkmış. su döküyorlar yüzüme ağzıma.ben yaşadığım cehennemi düşünürken.asıl kıyamet meydanının sokaklar olduğunu görüyorum.ağlayanlar enkazın üstüne atlayanlar.bizim mahalle en kötüsünü yaşamış hiçbir ulaşım aracı giremiyor arabalar evlerin altında kalmış aralıksız bir alarm sesi kulakları tırmalıyor insanların sesini bastıyor yok öyle bir huzursuzluk yok. 2 gün yeşilliklerin üstünde kalıyoruz herkes dışarıda. komşumuz yaşlı bir kadın bisküvi ikram ediyor ağlayarak. yiyoruz. - benim kocam çıkmadı daha enkazdan aramıyorlar onu bende bulamadım siz bulun lütfen yiyin kendinize gelin - diyor. 2. gün kendimi biraz olsun toparlamışken enkazların başına gidiyorum yeğenimle ikimiz kaldırabildiğimiz kadar betonları kaldırmaya çalışıyoruz.her kütleyi atışımızda elbiseler sehpalar sabun küvet karşımıza çıkıyor.o gün içinde biz de bulamıyoruz adamı.

    diğer gün orada otururken abim ve yengem deli gibi savrula savrula koşuyorlar bizi görmüyorlar.bağırıyoruz. birbirimize kavuşunca bir ağlama selidir gidiyor. abimlerin evi çökmemiş ama geri dönmeye korkuyorlar. abim el feneri ecza malzemeleri getirmiş yengem hemşire. orada kalmaya karar veriyorlar.günler geçtikçe herkesin umudu biraz daha azalıyor mahalleye ekipler gelmeye başlıyor. bazen arada bir rüzgar esiyor inanılmaz bir koku getiriyor.ekipler cesetleri bulmaya başladığında geride kalanlar ağlayamıyorlar bile. cesetler berbat poşetlere koyuyorlar. zaman zaman bizden yardım istiyorlar iş makineleri giremediği için ağır betonlarıda insanlar kaldırmak zorunda 8-10 kişi adam kadın demeden koca bir duvarı kaldırıyoruz. kırmıyorlar çünkü altında insan olduğu düşünülüüyor ekipler burdanda çıkmazsa ara vermek zorundayız diyor.son umut o koca duvar kalkınca altında yaşlı amcayı buluyoruz.

    duvar yıkılmış demir dolap izin vermemiş arada bir boşluk kalmış adamcağız o boşlukta 4 gün yaşamış.çıkardığımızda ölüden farksızdı. kargaşa yerini sukunete bırakmıştı iyice.bizde abimin arabasına bindik kütahya'ya doğru yola çıktık.yollarda ki o manzara tarif edilemez çimlerin üstünde oturanlar bizi görünce nasıl umutla bakıyorlar geçmek zorundayız orada bir çok umutlu gözü umursamadan geçiyoruz.

    depremin üstünden bir hafta geçmiş televizyonlar hala oraları gösteriyor.benim yaşadıklaırmı onbinlerce insan yaşamış onu anlıyorum.benim için en berbatı o betonların arasında sıkıştığım an nefe diye rutubeti içime çektiğim zamanlar inanılmaz hala daha unutamıyorum. sonraki hayatımda seneler boyunca deprem çantasını da yanımdan ayırmadım.

    depremzede Tufan tunçay. 2005.
    0 ...