Gözlerime batıyor görmek istemediklerim. Hatırlamak istemediklerim bir tümör gibi bütünleşiyor beynimle. Geçmişten bugüne sadece yankısı ya da uğultusu kalmış sözler, gülüşler, seslenişler havada kalmış. Havadan kapmaya çalışıyorum onları elimle, bin bir şekle giriyorum., elim değdiği gibi dağılıyorlar bir avuç kum gibi.
Anıların o karşı konulamaz güzelliğini görmemek adına giydirmiştim kat kat. Edepsizce soyunmaya başlıyorlar gözümün önünde, kayboluyorum geçmişte. Yıldızlara dokunuyorum. Gecenin iç rahatlatıcı kokusu sarıyor ruhumu. Bir anda sabah oluyor gökyüzü büyük bir gürültüyle iniyor üstüme. Nefesim kesiliyor. Renkler , ışık , hava , umut koşarak uzaklaşıyor. Bir savaş anında bir annenin çocuğunu kucaklayıp telaş ve korkuyla kaçışı gibi. Bir ben kaçamıyorum o devrilmişliğin altından. Anılar geliyor o sırada; zihnimi okşuyorlar yalnız olmadığımı hissettirir gibi, kanıma karışıyorlar ve yine gece oluyor gök yerine geri dönüyor. Rahatlıyorum, huzur yeniden uzanıyor yanıma, anılarımı bir masal gibi anlatıyor tatlı ve sakin bir üslupla... Tam uykuya dalar gibi oluyorum, yüzümde huzurun armağanı olan tatlı bir gülümseyişle... Özür dileyen ve hüzünlü bir sesle izah ediyor ; '' Masal olduklarını unutma, onlar sadece geçmişin uydurduğu masallar, kaptırma kendini o dünyaya... '' Armağanını geri veriyorum huzura, yüzüm donuk ve duygusuz bir hal alıyor, içim bulanıklaşıyor, zihnim sabit ve donuk, gözlerim puslu ve boş bakıyor.
Benim gecem gündüzüm karışıyor birbirine böyle. Camdan baktığındaki gök yüzü rengi , akrep ve yelkovan değil geceyi gündüzü belirten... Anılar ne zaman dayanırsa kapıma o zaman gece; ne zaman uykuları gelmeye başlayıp dönerlerse evlerine o zaman çekilmez bir sabah...