Yatak dağınıktı, bir gece önce içilen sigaralar doldurmuştu yatağın hemen yanı başındaki kül tablasının içini. Kadın, bir sigara izmaritini alıp dudaklarına götürdü, sanki bir çiçeği koklar gibi içine çekti. eski bir alışkanlık dedi.
Gözlerinde bir su birikintisi oluştu sanki, bana göstermeden sildi. Kalktım pencereyi açtım, tuhaf bir sıcak girdi içeri. Üstelik sabahın ilk saatlerinde. Karşı duvarda bir sümüklü böcek, jelâtinini bırakıyordu yürüdüğü yolda. Çocukların sesleri de kapılardan dışarı çıkıyordu birer birer.
Yalnızlığa kement attığım bir gecede karşılaştım bu kadınla. Hüzünlü yüzünü gizleyen bir gözlük vardı yüzünde. Dalgalı saçları.
Arjantin tangoları çalınan bir barda, kırmızı şarap içmiştik o gece. Eski resimlerin arasında saklandı uzun bir süre. Sonra kapısını çaldım bir gece.
Ben yokken neler olduğunu sormadım bile. Oysa ben varken çok şeyler oluyordu, görüyordum.
durgun suya taş atmayı seviyorum dedi, su dalgalanıyor ya, heyecanlanıyorum.
Unuttuğum eski şarkıları hatırladım. inkârla itirafın birleştiği şarkıları. Duvardaki takvim, yıllar öncesini gösteriyordu.
senden sonra yüreğim yolgeçen hanı oldu dedi.
Sevda adına yollara düşmüş, kadersiz bir kadın portresi çiziyordu karşımda. incinen bir gururun ta kendisiydi de, şimdi mağlup yanıma yaslanıyordu yeniden.
seni hep mağrur halinle beğenirdim dedim, oralı olmadı. Bir sigara yaktı. Renkleri sararmış bir odanın duvarlarında gezindi gözleri. Kerpiçle çevrilmiş bahçeli bir evde oturuyordu. Bahçesinde renk renk güller.
hatırlar mısın? dedim, sana gül çalardım bahçelerden.
ama dedi, ben menekşeleri severdim. Gülümsedim.
Nisan ayında tanışmıştık da, bütün bir yazı birlikte geçirmiştik. Harikalar diyarında, bodrum, Marmaris, Fethiye blucininde ismim yazardı. Taş kalpli bir bodrum gecesinde, bütün şarkılar susmuştu.
Dağınık eşyaların arasında bir çekmece buldu, mektupların hala duruyor dedi.
neler yazmışım? diyerek, takıldım. Bir mektubu açtı, okudu.
kendine iyi bak.
Çek sürgüyü açılsın kapılar.
Nasılsa hayat bir oyun ve böyle bir oyunda senin gibi birine hep başrol yakışır.
Güller en çok kırmızıyı sever.
Menekşeler moru.
Ben zoru seçtim, senden kaçıyorum.
zaman dar, yüreklerimiz geniş.
Dar zamanda ne çok şey yaşanır oysa.
Kendimi teslim ediyorum sana,
Kapımdaki mührü kopartıp üstelik.
Kendime yeniliyorum da, kendimi yeniliyorum aslında.
Sıcacık bir evdir gözlerin.
Harika bir güzelliğin derinliklerinde, sualtı müziği dinliyorum,
Ağzım kulaklarımda.
Bu geceyi hiç unutmayacağım.
Zaman her şeyi silip götürürken, unutulmayan ne olabilir ki aslında.
Mektuplarımı sabırla istifleyen bir kadın, yıllar sonra da bıraktığım yerde duruyor demek. Hıncını alamadığı düşlerin içinde, yaralarını da kendi onarıyordu belki.
Çekmeceden bir mektup düşürdü. Kendi el yazısıydı. Bana yazmıştı da verememişti besbelli.
nefesin ikinci ruhum, sesin sekizinci rengim.
Asi bir ırmağın kıyısında uslu bir çocuk gibi durduğuma bakma, ben senin için şehirleri yakarım.
Saçımı okşayan anne elim ol, yaralarımı sil, kankardeşim ol.
Kimin yanında olursan ol, benimle ol.
seninleydim dedim, gülümsedi.
salladın da yıkamadın derken, geçmişin sandal gezisine itekledi beni. Küreklerini kıyıda bıraktığım bir sandal gezisine. Bütün günahı bana yüklerken, başımı öne eğmemi bekledi benden. Eğmedim.
aslında hiçbir erkek için ağlamaya değmez dedi. Yarım kalmış bir savaşın baltasını çıkarttı topraktan.
Kendimi hatırladım. Sebepsiz gidişimi. Acıların panayırında kendime ziyafet çektiğim geceleri. Yazdığım şarkıları.
o şarkılar ne oldu? dedi, dillere düştü dedim. Her yarayı başka bir acıyla dağlamayı öğrendiğimi söylemedim. Şarkıların içinde kalan bir kadının, yeteri kadar acısı vardı zaten. Bir o kadar da nefreti.
aslında ben jübilemi yaptım dedim, o ne demek? dedi.
senden sonra bir daha kimseyi sevemedim!
Sözümü kayda geçirmedi. O sırada gemiler geçiyordu, baktığım pencereden görünen denizde.
bende bıraktığın izleri bir gecede silemezsin dedi.
Ayağa kalktı, dağınık yatağın hemen yanıbaşındaki bütün sigara izmaritlerini çöpe attı. Anıların kemikleri sızladı o sıra.
o sigaralarda dudak izlerim kaldı dedim, hayır dedi, bende hiçbir şeyin kalmadı.
Ayağa kalktım. Uzak denizler beni bekliyordu. Dağınık yataktaki kokuyu içime çektim, ben kokuyordu.yanına yaklaştım, yanaklarından öptüm.
Biliyordum ki, gitmem gerekiyordu. Bütün şarkılar sustu.
ikimizde biliyorduk ki, kelimeler dudaklarımızda mahpustu. Yeni bir gün beni hayatın içine atarken, onu hasretin koynuna aldı.
Bir şarkılı masaldı yaşananlar.
Şarkısı bitti, masalı kaldı.