on kalır benden geriye, dokuzdan önceki on
dokuz değil on kalır
on çicek, on güneş, on haziran
on eylül, on haziran
on adam kalır benden, onu da
bal gibi parlayan, kekik gibi bunalan
on adam kalır.
ne kalır ne kalır
tuz gibi susayan, nane gibi yayılan
dokuzu unutulmuş on yüz mü kalır
onu da unutulmuş bir şiir belki kalır
on çizik, on çizik, on dudak izi
aşklardan sevgilerden
suya yeni indirilmiş bir kayık gibi
akıp gecmişsem, gidip gelmişsem
bir de bu kalır.
ne kalır benden geriye, benden sonrası kalır
asıl bu kalır.
on yerde adım geçse geçmese
dağlardan tepelerden inen bir düzlüktüm, anlaşılır.
aksam olur bir günden dibe çökerim
su içer dibe çökerim
iyimser bir duvarcıyım her gün bir tuğla düşurürüm elimden
bu yüzden gecikirim
size bu sıkıntı kalır.
ne kalır
kahvelerde kalın kalın kayısı vakti
dişleri kesmeyenin en az kayısı vakti
dişleri hic kesmeyenden
gün gecer kendi kalır
kahvelerde kayısı.
gezginim, açık denizlerden yanayım
biraz da akdenizliyim, bu işte böyle kalır
akdenizli herkes konuşur duyarlığını
baska ne kalır
biz ki bir konuşuruz geriye on şey kalır.
benim göğüm gövdemin böyle yuvarlak vakti
kolları açılmış kalır.
ben buyum, dersin, arkadaş
sevgilim ben buyum
yüreğim vurgun, dişlerim altın
ceketim sol omuzumda
vakit vakit incelen vakit.