yazı tura

entry104 galeri video1
    56.
  1. 2004 yapımı türk psikolojik-dram filmi.
    --spoiler--
    öncelikle geçen gün oturup bu film hakkında 2 sayfa yazı yazdım fakat zirzop yeğenim pencereyi örtünce yazı da kayboldu. işin komiği saat bu gece saat 1 suları oturdum bir daha yazmaya başladım ve orda da filmin beni çok etkilediğini ve öyle ki 2 gün sonra bile oturtup bir daha yorum yaptırdğını yazıyordum, 20 dakikalık bir süreden sonra yine uzunca bir yazı neşretmiştim fakat demin yaptığım bir hata ile o yazı da kayboldu mnısikim. touch pad allah seni top etsin emi. bu üçüncü yazı girişimim umarım bu kez olur.

    öncelikle bu film uzun süredir arşivimdeydi, artık dvd'nin kapağı tozlanmıştı.. aslında biliyordum güzel bir film olduğunu fakat bir türlü yeltenemiyordum çünkü dram filmlerinden pek bir etkilenen bir bünyem var. ne yaparsam yapayım zihnimi kurcalıyor bu filmler, moralimi bozuyor. demagojinin dibine vurulduğunu bilsem de etkileniyorum arkadaş ne yapayım. biliyorum çoğu gerçek hikayeler değil, senarist aklına ne gelirse yazıyor, gerçeklik sıfırın altında eksi on iki derece ama vicdanım işte dayanamıyor. bundandır ki bu tarz filmlerden uzak duruyordum ancak artık tak etmişti. zira başrollerde olgun şimşek ve kenan imirzalioğlu gibi iki sevdiğim aktör vardı, yönetmen ve senarist koltuğunda ise uğur yücel gibi kaliteli bir adam oturuyordu. bu trio resmen beni tahrik etti ve nihayetinde yaklaşık 3 buçuk yıllık hasret sona erdi, play tuşunu dürtükledim. ve bu andan itibaren benim için süprizler başladı, bunlardan ilki oyuncu kadrosuydu. ben zaten başrollerle yetinsem de erkan can, engin günaydın, settar tanrıöğen, teoman kumbaracıbaşı ve ahmet mümtaz taylan hiç de fena olmadı. yani sadece figüran beklerken bunların çıkması karşıma pek bir şükela oldu.

    filmin başında ilk dikkatimi çeken çekim tekniği oldu. uğur yücel 2004 dijital şartlarının üstünde bir teknik kullanmış ve bu teknikle seyirciyi etkilemeyi ve hikayenin içine sokmayı başarmış. şahsen nevşehir'in soğuğunu neredeyse hissettim, beyoğlunda dolaşırken o kasvetli hava beni de etkiledi. film bu yönden oldukça başarılıydı.

    filme geçmek gerekirse film ana iki hikayeden oluşuyor ve ikisi de birbirinden üzücü.ilk hikayeden başlamak gerekirse, bu hikaye rıdvan'ın* hikayesi. rıdvan askerde gazi oluyor ve ondan sonra bütün hayatı temelden sarsılıyor ve sonunda çıkış olarak intihar kapısını görüyor. ilk başta insan diyor "arkadaş tamam gazi oldun, psikolojin bozuldu ama bu kadar da abartma yahu.." fakat rıdvan'ın hikayesinin tamamı öğrenildiğinde "vay anasını, tüh lan" demekten kendini alamıyor.

    bu hikayede dikkati çeken bir diğer unsur ise her daim komedi unsurun ağır bastığı rollerde karşımıza çıkan engin günaydın'ın yavşak bir rolde oynaması. kendisi arkadaşını sırtından bıcaklayıp sevgilisini kaçırıyor. boşuna dememişler arkadaş ayağı göt ayağı diye. rolün hakkını vermiş engin günaydın. erkan can da bu hikayenin ufak da olsa bir parçası. repliği az olmasına rağmen o da hakkını vermiş aldığı ücretin. bu hikayede en çok ilgimi çeken ise rıdvan'ın annesini oynayan teyzemiz. öyle bir oynamış ki bam telimi bir saniyeliğine bile durmadı sürekli sızladı içim. sürekli oğlunun peşinde koşturuyor film boyunca, gazi olmasına üzülmüş ama yaşadığı için şükrediyor. oğlunun aldığı her nefesi o da alıyor sanki. filmdeki repliği 3-4 cümleden fazla değil ama mimikleriyle öldürüyor insanı. acıyıp, üzülmemek elde değil. sonradan okuyup öğrendim ki bu teyzemiz hayatında sinemaya bile gitmemiş, oyunculuk eğitimi almamış. gönlünden geçtiği gibi oynamış. binlerce kez helal olsundur. bu hikaye öyle gerçekçidir ki hemen inanırsın. rıdvan ana haber bültenine çıkmış ve sevgilisi tarafından gazi olduğu için terkedilen adamdır.
    --
    rıdvan'ın annesi onu aramaya çıktığında yolda bulduğu protez bacağı eline alır ve uzaklardan tek el silah sesi duyulur ve işte o anda kadının ifadesi öyle bir değişir ki göz pınarlarınızı zorlarsınız ama nafile dökülür yaşlar istemsiz..
    karlar tek tek çarpar teyzemizin suratına ve o anlar oğlunun ebediyete gittiğini..
    --
    diğer hikaye ise en az rıdvan'ınki kadar dramatiktir fakat daha alengillidir. bu hikayenin kahramanı rıdvan'ın askerlik arkadaşı ve birlikte gazi düştüğü hayalet cevher'in* hikayesidir. cevher sert ve mert bir delikanlıdır ancak pis işlere bulaşmıştır. uyuşturucuya sarmış ve tefecinin biriyle çalışmaktadır. tefeciyi de settar tanrıöğen oynamıştır ki kendisini hep mert adam tipleriyle görmeye alışığızdır. cevher her şeye rağmen hayal kurar ve gazi büfe'yi açarak hayallerini gerçekleştirecekken o meşhur 99 depremi oluvermiştir ve hayalleriyle birlikte amcasını da alır götürür. babası ise enkaz altından zor çıkar. fakat cevher yeni süprizlere gebedir. yunanistan'dan hiç tanımadığı abisi ve üvey annesi gelir. üvey annesi rum olduğu için istanbul'dan kovulmuştur.burada senaryo bize azınlık olmanın halet-i ruhiyesini yansıtmıştır. fakat cevher için asıl sorun ağabeyi değildir sorun ağabeyinin homoseksüel olmasıdır. yediremez kendine bunu, hatta bir ara "buna mı abi dicem lan?! buna dense dense abla denir " şeklinde bir repliği vardır. burada her mahalle delikanlısının yaşayabileceği bir travma hali başarıyla aktarılmıştır beyaz perdeye.

    fakat senaryo o kadar kalitelidir ki filmin sonunda başta diyaloga bile girmediği ağabeyi için cinayet işeyip hapse boylar cevher. bu arada bir bar sahnesi vardır ki o da bir hayli enteresandır, gay ağabeyi ruj sürüp cevher'i dudağından öper ve cevher şok!

    ve filmin finali, demin de bahsettiğim gibi ikinci hikayenin finali de en az birinci kadar serttir. fakat asıl final son sahnedeki repliklerdir.
    --
    -ben rıdvan, şeytan rıdvan.. topçuyum, beni fenerli rıdvana benzetiyorlar, terhis olunca denizlispora transfer olucam.. fener mi ? kısmet..
    -askerlik bitince çiçekçi dükkanı açacağım, çiçek gibi kokacak hayatım..(cevher)
    --
    filmin müzeikleriyle ilgi yok efendim şöyle güzeldi böyle muhteşemdi, fevkaladeydi dmeyeceğim.. tek bir şey söyleyip bitireceğim : erkan oğur..
    he bir de tabiki finalde chopin'in e minör prelude'sini erkan abimizden dinleme fırsatını yakalıyoruz.

    en nihayetinde 2004 yılında altın portakal festivalinde aldığı ödülleri yazıp bitireceğim entryimi.

    altin portakal ödülleri

    en iyi film: yazı tura (uğur yücel)

    en iyi yönetmen: uğur yücel (yazı tura)

    en iyi senaryo : uğur yücel (yazı tura)

    en iyi erkek oyuncu: olgun şimşek (yazı tura)

    en iyi yardımcı erkek oyuncu: bahri beyat (yazı tura)

    en iyi yardımcı kadın oyuncu: eli mango (yazı tura)

    makyaj ve saç: sevinç uçar (yazı tura)

    miksaj: burak topalakçı (yazı tura)

    kurgu: uğur yücel-valdis oskardottir (yazı tura)

    film müziği: erkan oğur (yazı tura)
    --spoiler-----
    0 ...