demokratik bir ülkede, halka '' en güvendiğiniz kurum hangisidir? '' şeklinde bir soru yöneltildiğinde %65-70'lik bölüm 'silahlı kuvvetler' yanıtını veriyor ise o ülkede, demokrasi tam anlamıyla yerleştirilememiş demektir.
burada illa bir suçlu aramak gerekiyor ise evvela, parlamenter sistemin ayrılmaz bir parçası olan siyasi partilere, onların kurgulanma biçimlerini tarifleyen kanunlara, tüzüklerine, parti yapılarına, yönetim biçimlerine bakmak gerekir.
siyasi partiler ve onların iktidarları; siyaset yapmaktan ve onun olmazsa olmaz gereklerini yerine getirmekten, ülke birliğini, bütünlüğünü, bir arada ve kardeşçe yaşama koşullarını, sosyal ve ekonomik anlamda oluşturma becerisinden yoksunlarsa, bu boşluğu birileri dolduracaktır. bu boşluğu dolduracak olan kurum da o erke sahip bir kurum olmalıdır ki türkiye için bu silahlı kuvvetlerden başkası olamaz.
kendi başlarına bir şeyleri becerebilme, halkın güvenini ve nihayetinde itibarını kazanabilme yeteneğinden yoksun, adeta halkla başka dünyalarda yaşayan ve başları her sıkıştığında askerden medet umanlar; yaygın tabiri ile 'asker paçasından siyaset yapma'ya alışmış siyasetçiler; tsk'yı icraatçı konumuna sürüklemektedirler. bu durum, doğal olarak ordunun yıpranmasına ve halk nazarında yara almasına neden olmaktadır.
her kurumda olduğu gibi 'tsk' bünyesinde de yetki ve sorumluluk sınırlarını aşan, rüşvet alan, kurallara uygun olmayan uygulamalar yapan veya yapılmasına vesile olan kişi ya da kişiler çıkabilecektir. bunların tespit edilmesi ve gereken cezalara çarptırılması elbette gereklidir ancak bunun, topyekun kurumun yıpratılması ve halk nezdinde itibar kaybetmesi yönündeki istismarının da kimseye hiç bir yararı yoktur.