bir ingilizin anlattığı bir ispanyol filmidir bu film. ancak, anlatıcının * enternasyonelliği göz önüne alındığında bu milliyet kavramının çok da önemi kalmıyor tabi.
--spoiler-- ken loach bu filmde, politik duruşunu troçkistler üzerine kurmuş. öyle ki, filmin yarısına kadar alenen faşist cepheye karşı kusulan nefret ve kin özellikle son bölümde tamamen stalinistlerin üzerine yönelmiştir. bu elbette ki yönetmenin bilinçli bir tercihidir. tabi, bu noktada yapılan açık göndermelerin hangi amaca hizmet ettiğini de tahlil etmek gerek. nitekim, loach, stalinizm üzerinden esasında sol örgütlenmenin kendisini de eleştirmektedir. fraksiyonel ayrılıkların sol örgütlenmeyi kendi içerisinde bile ne kadar böldüğü ve nihayetinde faşizme karşı savunmasız kaldığını anlatmaktadır. hatta klişe deyişle, devrim kendi çocuklarını yemiştir bu filmde de.
esasen, loach'un deyişi, ispanya iç savaşının kaybedilmesinin temel sebebi franco'ya hitler ya da mussolini'nin müttefiklik yapmasının değil, stalinist baskının savaşın asıl gücü olan halk milislerini kendi hakimiyet alanı içerisine çekme girişimi olduğunun altını kalın çizgilerle çizmektedir. bu elbette, kabul edilebilirliği ortada bir yaklaşımdır.
siyasal duruşunun yanında, gelelim sinemasal değerlendirmeye. film, özellikle senaryo örgüsü bağlamında başarıyla kotarılmış. eğer bu konulara ilgi duyuyor ve politik sinemadan keyif alıyorsanız, tabir-i caizse soluksuz izlenen bir filmdir land and freedom. 104 dakika içerisinde, loach senaryodaki tüm boşlukları, izleyicinin zihninde yarattığı tüm dünyayı tek tek doldurup, şekillendiriyor. öte yandan, filmin açıkça didaktik olduğunu da belirtmek gerekir. özellikle, milislerin ele geçirdikleri kasabada yapılan halk toplantısı sahnesinde oldukça uzun ve tumturaklı tiradlar var ki, hemen hepsi de didaktik ögeler taşımakta.
bu özelliği ile film, özel mülkiyet, sol fraksiyonlar, devrimci sloganların hafifletilmesi, ideallerin değişmesi gibi sosyalist doktrinde oldukça uzun zamandır tartışılan konuları da tartışmaya açmakta. bu özelliği ile bile film ayrı bir yere konmayı hakediyor. milislerin askeri hiyerarşi geldiği zaman devrimci ruhun kaybolacağına olan inançları, günümüz küba'sına açık bir gönderme. zira yine, troçkist & stalinist çatışması ve solun kendi içinde giriştiği savaşı da sscb'nin güzel bir ideanın kötü bir yorumlaması olduğunun bir savunması olarak kabul edebiliriz.
ian hart'ın başarılı oyunculuğu bir yana, filmde beni en çok etkileyen performans rosana pastor'unki oldu. her aktristin altından kalkamayacağı baştan aşağı bir milis, ateşli bir devrimci ve tepeden tırnağa tutkulu bir kadın portresi çiziyor ki, takdire şayan. özellikle final sahnesi, filme damgasını vuran bir performansın nişanesidir.
"..when she is killed you know that the revolution has died with her." * enternasyonal marşı ve filmin içinde yer alan diğer halk türkülerinin muazzam bir atmosfer yarattığını da belirtmeden geçemeyeceğim.
son tahlilde, ken loach sinemasına aşina olanlar için ortalamanın üzeri bir filmdir land and freedom. sinemasal açıdan eksikleri ve hatta yanlışları bulunmakla birlikte, filmin taşıdığı içerik ve verdiği mesaj çok daha ön plandadır. bilindiği gibi, ispanyol iç savaşını franco ve faşistler kazanmıştır. no pasaran diye haykıran milislere karşı han pasado diyerek başkenti ele geçirmişlerdir. bizim aklımızday ise ken loach'un film boyu zihnimize kazıdığı ve finalde perdeye yansıttığı tek cümle kalmıştır;
"..we could have done..we could have change the world.."