Öncelikle rüzgârdan alınıp götürülenlere bir bakalım. rüzgarın, şekil a'daki gibi, şapkasını almaya yeltenenlere kızalım. ısrarla bağırmak lazım burudercan: rüzgâr ulan, rüzgâr!
Kim ne derse desin, o şapkayı kimse alıp götüremeyecek.
Şimdi gelelim rüzgarın götürdüklerine, götüremediklerine, götürmek istemediklerine, kıyamadıklarına, özenle sakladıklarına, bilinçsizce ardında bıraktıklarına... Bir örnekle açıklayıp sonra rüzgâr gibi geçelim bu en3'den:
"Her şeyden biraz kalır" demiş üstat. Üstat kimdi, hangi kitabında bunu söylemişti, edebiyatçı mıydı, filozof muydu, avare miydi ya da sarhoş bir şair miydi... Hiçbirini bilmiyorum. Ama "her şeyden biraz kalır" cümlesini, Turgut uyar hatırlatması ile, unutmayacağımı biliyorum. demem şu ki: