insanı derin kederlere, farklı halet-i ruhiyelere sürükleyen hayatın gerçeğini anlamaya sebebiyet veren ve insanın, o çok direndiği hep muhalefet olduğu "yaşlanıyoruz be oğlum" lafına yenildiği anlardan biridir.
annenın karnındaki değişiklikleri anlayacak yaştasındır. sebebini bildiğin halde sormak ve öğrenmek istersin. Ve çıkarırlar baklayı ağızlarından;
"bir kardeşin olacak oğlum"
Sevinç ve üzüntü arasında bir yerde hissedersin kendini bu herşeyi meşrulaştıran söz ile. Annenin doğum için hastaneye gider iken sana bakarak döktüğü bir damla yaş hala hatırındadır. Öfkelenirsin daha hiç görmediğin kardeşine. yaşın 12 dir belki ama bu yeni gelecek zat ile birlikte bitecektir evdeki saltanatın. Bilirsin.
ilk resmi gelir kardeşin. Annenin boynunda asılı bir numara ve elinde sıkıcasına tuttuğu bembeyaz kundaktaki kırmızı surat. "Bu mudur?" dersin bir saltanatın bitmesine sebep.
eve ilk getirdiklerinde odana kitlemişsindir kendini, açmazsın tüm ısrarlara rağmen o kilidi. Sonra sıkılırsın odanda. içini kemiren merak duygusu ile gidersin bulunduğu odaya. Susar odadaki herkes. Atarsın adımlarını yavaştan. Ve görünce o masumca sana bakan gözleri başlar içinde bambaşka bir sevgi yeşermeye. "Kardeş sevgisidir bu işte" dersin içinden ve anlarsın annenin sana duyduğu sevginin ne denli büyük olduğunu.
okuldan arta kalan tüm zamanını onunla oynamakla geçirirsin ve uğraşırsın yüzünde bir tebessümü görebilmek için o veletin. Ağlayınca öfkelenirsin bırakıp gitmek istersin de kıyamazsın kardeşinde, her seferinde dönersin.
annen mutfakta iken, onu bıraktığın divanın kenarından sana doğru koşarcasına attığı 5 adım ile yürümeye başlamıştır, kimseyi inandıramazsın.
ilk doğumgününü de aynı coşkuyla hatırlar ve kutlarsın. en sevdiği şeyin leğendeki suyun içinde oynamak olduğunu tecrübe ettiğinden anneni sürekli tetiklersin.
ilk okul önlüğünü giydiğinde yakasını ilikleyen sensindir. Ve çantasını taşıma isteği vardır hep içinde.
ortaokul yıllarında sana sorduğu "abi! benim neden senin gibi sakalım yok" tarzı sorularla afallarsın.
lise yıllarında "senin traş bıçağını kullanabilir miyim?" dediğinde korkarsın.
üniversiteye başlarken en iyi nasihatleri verir ve onu öyle yollarsın. Seninle aynı okul ve aynı bölüme girmiştir. Gururlanırsın. Kendi yapamadığın tüm iyi şeyleri yapması için uğraşırsın, olanak yaratırsın.
Mezuniyet töreninde yine yanındasındır. Kepini düzeltmeye çalışırken sen, o seni "işte bu benim abim" diye tanıştırmakla meşguldur. Aldığında mezuniyet belgesini ağlarsın.
Ve gurbet girer araya göremezsin doyunca o çokça vakit geçirdiğin insanı. Ve döndüğünde bir gün karşımda oturan bilgili, görgülü, iyi giyimli ve saygılı çocuk sana "abi ben evlenmek istiyorum" der.
işte sen de en başa dönmüşsündür. Sevinç ve üzüntü arasındaki o karışıma.