aslında çok farklı bir gün değildi. karşıyaka çarşısının girişinde iş bankası ile yapı kredi bankasının binlarının arasındaydı. elinde dergi, slogan atıyor, hafif dolgun ve bir o kadar küçük dudaklarının arasında eylem sözcükleri yükseliyor, içindeki harareti dökmek istiyordu ama atamıyordu. ateşli olduğu her halinden belliydi. ayağında ugg, üstünde tommy hilfiger ile ne denli zeki bir siyasetçi olacağını daha şimdiden belli ediyordu.
--spoiler--
bana yanaşıp sordu
--spoiler--
yolda ilerlemeyi sürdürürken yanıma yanaşacak kişinin o olduğunu, artık kaçış olmadığını anlamış olmalıydı. sonuçta karşısında tahrik edici bir erkek vardı. bana yanaşıp sordu "almak istermiydiniz" diye. tokadı yapıştırdım yüzüne. bu hakareti kimse edemezdi bana. bana, sinan'a kimse solcu bir dergiyi satamaz, satmayı dahi teklif edemezdi. hıncımı almam gerekiyor onu hoplatmam gerekiyordu. eline parayı tutuşturdum ve denli zengin olduğumu anlamasını sağladım. asıl zenginlik para değildi, asıl zenginlik yaşayacaklarıydı.
--spoiler--
arkadamdan ağlıyordu
--spoiler--
evime gidebilir miyiz? diye sormak istediği belliydi ancak konuya girmekten çekiniyordu. filiz sevişelimmi hikayesinden konu açmak istedi, açtı da. evine gittik. olaylar gelişti. gün sonunda olaylar çığrından çıkmadan ayrılmak en iyisiydi. terk edeceğimi anladığı sırada hıçkırarak ağlamaya başladı. bari son kez dedi usulce. hayır demek zorunda değildim tabiki. gizli eşcinsellik belirtilerinden birini sergilemek sinan'a yakışmazdı.
--spoiler--
ana fikir
--spoiler--
müthiş bir anı değildi, biliyorum. ancak şunu unutmayı sevgili cahiller, liseliler, yazarlar ve kiki musampa; sokakta dergi satan kıza, kızlara şefkatli yaklaşın. sevgiye, şefkate muhtaç insanlar.