demokrasi'nin olmazsa olmaz ayakları vardır. halk ve onun seçtiği yasama, yürütme ve yargı. halk her daim seçimlerle görüşünü bildiremeyeceği için devletin yasama, yürütme ve yargısını her gün denetleyici olarak basın vardır. basın halk adına denetleme yapar ve halkın yerine geçer. bu yüzden demokrasilerde 4. kuvvet olarak halk yerine basın vardır.
şimdi sadeleştirme yaparsak halkın seçtiği üç kuvvet: yasama yürütme ve yargı. halkın tercihlerini seçim zamanı dışında göstererek halkın sözcüsü olması gereken basın.
dünya bazı şeyleri değerlendirirken skorlama yani puanlama getirmiş. her ögeye puanlar veriyor ve bu puanlar toplanarak toplam skora bakılarak derecelendirme yapılıyor. biz mesela her ögeye 5 puan üzerinden puanlar verelim. 4 ögeye bakarak değerlendireceksek toplamı 20 yapar. her biri 3 olsa ve ortalama bir demokrasi var diye kabul etsek 3*4=12 yapar.
şimdi tek tek ögelere bakıyoruz.
yürütme; iktidar partisi her yönüyle tüm devlet kurumlarını yönetebiliyor mu? başkasına sormadan örneğin yaptığı kanunlar geçerli oluyor mu yoksa dış kuvvetler onun kararlarına ne kadar etki ediyor? mesela dış dünya onu kısıtlıyor mu, ordu veya yargı icra faaliyetlerini etkiliyor mu? çoğunluğun iktidarı mı? gibi sorularla kıyaslayıp her soruya 1 puan verebiliriz.
yasama; özgürce seçilebilmişler mi, üzerlerinde bir baskı var mı, aldığı kararlar, çıkardığı kanunlar ne derece uygulanıyor. halkı gerçekten temsil edebiliyorlar mı?
yargı; her suçlunun üzerine gidiyorlar mı, meclisin çıkardığı kanunları uyguluyorlar mı, seçilmesinde halkın ne derece etkisi var, tarafsızlıkları var mı?
basın; iktidar ve muhalefeti, yasama ve yargıyı denetliyorlar mı, bunların yaptıklarını ifşa edip kamuoyu oluşturabiliyor mu? halkın isteklerini yansıtabiliyor mu? yoksa kendi çıkarları için veya siyasi görüşüne göre mi kişi ve kurumları ifşa edip istediği siyasi görüş için mi kamuoyu çalıştırmaya çalışıyor.
yukarda ufak tefek bilgiler verdim. bunlar tüm dünyada olan şeyler ve bu yönleri kıyaslanıyor.
örneğin hiçbir demokratik ülkede ordu siyas bir güce sahip değildir ve kanunlar çıkartılırken onlar ne diyecek diye bakılmaz, askerler rütbesi ne olursa olsun normal vatandaşlar gibi yargılanıp hapse girer. sadece ordu yukarda yazdığım tüm kurumlar olmasına rağmen demokratik olmadığımızın görüntüsüdür. tekrar söylüyorum; ordu siyasi bir kuvvet değildir. demokrasilerde bir kuvvet olarak kullanılamaz.
şimdi türkiye'ye daha derin bakalım. ordu siyasetin içindeyken neden demokrasi olamayacağı daha iyi anlaşılır. tekrar demokraside kuvvet sahibi kurumları tek tek incelemek gerek. şimdiden uyarayım. içerisinde kendi siyasi fikirlerimi yazacağım için tarafsız yazmam beklenmesin. bu yazı taraflıdır.
türkiye'de iktidar; tüm demokrasilerde olduğu gibi halkın çoğunluğunun oyunu alan partidir. fakat tüm demokrasilerde olduğu gibi devleti yönetmesi türkiye'de beklenmez, istenmez. maksat dostlar alışverişte görsün, bir iktidar var desinler. ülkeyi yönetmesi için gerekli kararnameleri çıkartır fakat bunu önce orduya sonra yargıya beğendirmek zorundadır. yargı; danıştay bağlamında iktidarın kararlarını, icraatlarını değerlendirir. yargı halkından bağımsız ve devletçi olduğundan devleti iktidardan bile koruma görevim var zanneder. dünyada ve eski türkiye'de danıştay adı üştünde danışılan bir mahkeme ve kararları tavsiye niteliğindeyken bizde dediğim dedik bir yapısı vardır. başka ülkelerde danıştay yerine uyuşmazlık mahkemeleri var ve hükümetle mahkeme arasında bir uyuşmazlık varsa konu anayasa mahkemesine taşınır. uzun bir yazı olacağından kısaltmak için yazayım. iktidar devleti yönetemez. sadece ıvır zıvır işlerle ilgilenir. devleti ordu ve yargı yönetir.
türkiye'de yasama; ister muhalefet olsun, ister iktidar olsun milletvekilleri parti liderlerinin ağzına bakar. halkı değil liderlerini temsil
eder. o yüzden hiçbiri meclise gelmese ve liderleri gelse veya bir memur koyup telefonla 300 oyumu evete, 60 oyumu hayıra veriyorum, diğeri 110 oyumu kullanmıyor ve oylamaya katılmıyorum dese yeterli olacak.
yargı; devletin sahibi ve koruyucusu gibi vatandaşa, iktidara ve meclise karşı devleti korur, gerekirse partileri kapatır. ordu da aynı şeyi yapar. gerekirse tüm partileri kapatır.
basın; halkın temsilcisi olması gereken basın devletçi yapının yanındadır. iktidarlar, muhalefetler gelip geçicidir ama devletçi ordu ve yargı gelip geçmez her zaman yerlerini korur. basın da sike sike devletçilerin yanında olur veya olmuyorsa zaten o basın da gelip geçici olur. yargı ve ordu o basını da kapatır. bu yüzden demokrasilerde bulunan basın bizde sevilmeyen basındır. halkın değil devletçilerin yanındadır.
alternatif basın ise her daim şamar oğlanıdır. yandaş derler, irticacı derler, bölücü derler ve devletçilerle yok edilmeye çalışılır. çünkü halkın sesinin duyulması istenmez.
şimdi geçmişe bakalım ve kim demokrasi uğruna ne yapmış kısaca bakalım.
ordu arasıra, canı sıkıldıkça "rejim tehlike de" deyip kendi adamlarını iktidara getirmek için darbe yapmış. yardakçısı siyasi partiler, yargı ve basın desteklemiş. şimdi halk bu yardakçılara güvenir mi? her fırsatta darbe isteyen, darbe ortamı için insanları kışkırtan basını, darbe yapıp duran orduyu, darbe yapanları yargılamayı bir türlü akıl edemeyen gerizekalı yargıyı, hatta yargılamaya kalkanları meslekten atan hsyk'yı halk benimser mi? ulan gerizekalılar yaptıklarınızı kime karşı yapıyorsunuz? halkın beni temsil etsin diye gönderdiği temsilcisine değil mi? benim gönderdiğim elçinin boynunu vurmaya kalkan şerefsizlere ben neden güveneyim? bunların hepsi gerizekalı. halkın devletten korkup sindiğini sanıyorlar ve nereye sürersek giderler sanıyorlar. mesela bir parti darbeyi şerefsizce destekleyerek tam bir orospu çocukluğu yapıyor ki bana göre darbeyi destekleyen her insan için hakaret değii, normal bir isimdir, sonra gelmiş bana oy verin diyor, yav halk gerizekalı hala bana oy vermiyor diye ağlıyor. ulan baştan kaybediyorsun anla artık gerizekalı...
onların anlayamadığını ben onlara anlatayım. bu ülkede darbe yapıldığı zaman halkın görüşleri birden bire değişiyor mu? aksine daha kuvvetleniyor. ama elinden gelen bir şey yok. çünkü birleşerek bir hareket yapsa ne bölücülüğü kalıyor, ne etnik isyanı, ne irtica ayaklanması. propaganda aletleri devlet elinde olunca bir türlü topluca bir kalkışma yaşanmıyor. zaten kalkışma yapsan ne olacak oy verdiğin adamlar ya öldürülmüş, öldürülmeyen de alıp şapkasını gitmiş, veya hapse atılmış. demirel'den nefret ederim ama bir keresinde üniversite öğrencileri darbecilerle bir oldunuz dediğinde bir söz etti ve haklıydı. "darbeye bir tek ben mi karşı çıkacaktım" dedi.
haklıydı. basın, yargı, sivil toplum kuruluşları darbeden önce her gün sokaklara dökülürken, iktidarı kıyasıya eleştirirken darbe döneminde bir allah'ın kulu "ey ordu ne yapıyorsun" dememişti. o ikiyüzlüler çıkmış şimdi biz de darbe döneminde çok çektik diyor. ulan darbe döneminde kimsenin sesi çıkmadı a.q. herkes darbecileri övüyordu.
fakat ülke çok değişti. 1980 darbesinde nüfusumuz 45 milyondu. kaç telefon vardı biliyor musunuz? koca bir şirketimiz vardı ve telefon bir taneydi. numarası 1661'di şimdi o numara 7 haneli. bu örnek neyi anlatır biliyor musunuz? kocaman şehirde 9999'dan az telefon var. eskiden ilçe kodları da vardı. ilçeler arası görüşmeniz de başka bir şekilde ücretlendirilirdi. toplam 45 milyonluk ülkede 1.3 milyon telefon vardı. bunun çoğunluğunun da işyeri veya resmi kurum telefonları olduğunu unutmayın. yurt dışı ile konuşma yapacağımızda şimdi numarasını hatırlayamadığım(galiba 031 di) bir operatörü arardık. bir kadın çıkardı. ona numarayı verirdik, bizi en erken yarım saat sonra arar ya görüşme yapabilirsiniz deyip bağlardı veya bağlanamadık veya tüm hatlar dolu sonra deneyin derdi. şimdi ki gençler ne bilsin yurtdışı aramanın bile imkansız olduğunu. yurtdışında akrabalarım vardı. telefonmuz olduğu halde bir kez bağlanabildik. onlar bizi ararsa görüşebiliyorduk anca. bir de araya giren olur aynı anda başkalarıyla da konuşurduk. özal'ı beğenmezler çünkü iktidara gelir gelmez herkesi telefonla tanıştırdı. ulan bir baktım, hayatımda hiç görmediğim kadar komik ufacık bir alet. üzerinde tuşlar var, basınca ötüyor falan. plastik, oyuncak gibi bir şey. başvurduk hemen gelip eve bağladılar. yurtdışında akrabalarımızı aradık, kolayca konuştuk. 1980 yılında telefon sayısı 45 milyon nüfusa göre 1,3 milyon telefon. yani % 2.8 kişi telefona ulaşabiliyor ki bunlar dediğim gibi resmi kurumlar çoğunlukla. günümüzde ise türkiye'de cep telefonu ve normal telefon sayısı 250 milyona yaklaşıyor ki elimizde iletişim için daha niceleri var. 1988 yılıydı sanırım ilk mobil telefonumuzu aldık. araç telefonu. uydudan bağlanıyordu. sonra çağı cihazları falan çıktı. 1994 veya 95' de ilk cep telefonlarımız aldık. 1998'de internetle tanıştık.
neden bu kadar iletişimden bahsettim belki anlamadınız. darbe yapılması için iletişimin kesilmesi lazım. darbeler birdenbire yapılan şeyler değildir. darbe yapılmadan önce darbe yapılacağını yukarda herkes bilir. fakat darbe yapılacağını bile bile siyasiler kuzu gibi beklemek zorunda kalmıştır. çünkü yapabilecekleri hiçbir şey yok. halkı nasıl yardıma çağırsınlar? şerefsiz medya devletçilerin elinde, polisi askerin üzerine yollasalar iç savaş çıkacak. yurtdışına kaçacak halleri yok. şimdi ise bir darbe planı yapılırken anında tüm dünya öğreniyor. bir kişi bile bu planları ifşa etmeye yeter. ne iletişim kesecek zaman kalıyor ne saklayacak durum var. basın da devletçilerin elinde olduğu kadar gerçekten halkı temsil eden cesur kesimlerin de elinde. daha darbe başlamadan önü kesliyor.
28 şubat nasıl yaşandı diye sorabilirsiniz. yine darbe yardakçısı basın olmadık propagandalara başlayınca çoğu insan darbenin geleceğini gördü ve uyardı. fakat karşılarındaki iktidar erbakan gibi defalarca darbe görmüş ve sinmiş biri olunca harekete geçmedi. devamlı aydınlık için bir dakika karanlık eylemlerini düzenleyenlere, katılan darbeye destek veren şerefsizlere veya bilmeden destekleyen saf insanlara adam gibi cevap vermedi. açıkça bu darbe kışkırtmasıdır diyemedi. mum söndü oynuyorlar diye sinyal göndermeye çalışsa da basın zaten onun dediğinin geri kalanını da yayınlamayıp, o sözünün manasını da farklı yorumladı. alevilerle dalga geçiliyor, millete alevi diyor propagandası yaptılar. üniversitelerden darbeye destek verenler yürüyüşler yaptı. aslında her şey susurluk olayları içindi güya fakat iktidarla ilgisi yokken iktidarın başı yendi. muhtıra yedikten sonra aldı başını gitti. adam gibi dik dursaydı yanında çok insan yer alırdı. ama kendine güvenemeyip geri çekildi.
türkiye'nin çok değiştiğini anlayamadı. aynı şekilde böyle bir başarı kucaklarına düşen darbeciler zafer sarhoşluğu ile olmadık şeylere imza attılar ve halk daha çok kinlendi. şimdi akp iktidardan inmiyorsa bu kinin sonucudur. darbeciler sandılar ki erbakan'a yaptıklarını akp'ye yaparlarsa sessiz sedasız çekilirler, halk da ses çıkarmaz. halk erbakan döneminde ses çıkarmadı diye başarı sayanların yanılgısı, erbakan mukavemet göstermedi ki, karşı çıkan olmadı ki halk onun arkasına düşsün.
herkes şunu öğrensin. türkiye 1983'den sonra bir daha darbe yapamaz hale geldi. çünkü hepimizin toplanmamızı sağlayacak iletişim araçları ilk o zaman hepimizin evine girdi.
şimdi darbecilerin darbe yapmanın suç olduğunu öğrenme zamanı. ne kadar alanında başarılı olsa da darbe yapanlara destek vererek yök'ün başına geçmeye kalkan mehmet haberal'ı affedemem. çünkü o da ihsan doğramacı'Nın yerine kendini koyup darbe istedi. darbe çığırtkanlığıı yapmanın suç olduğunu bilmeyen ilhan selçuk'un 1980'deki darbe çığırtkanlığı yerine kendini koyan mustafa balbay'a acımam. kenan evren'in pozisyonuna aday olan çetin doğan'a da...
bir de anayasa değişiklik paketi vesilesiyle darbeciler yargılansın diyen chp var. ulan bunlarda ne yüz var. darbe yapacakların yargılanmasını istemiyorlar, geçmiş darbelerin hesabı sorulsun diyorlar. varsayalım darbecilere hesap soracağız. önce şu an cinayet işlemeye kalkanı mı yakalayıp yargılarsınız, yoksa 30 yıl önce adam öldürenlerin mi peşine düşersiniz?
varsayalım şimdi adam öldüren yani darbe hazırlayanları salıverdik ve eski darbecileri yargılamaya başladık. 28 şubat'ın baş aktörlerinden nur serter kimin partisinde? daha nice aklıma gelmeyen insan chp içinde ve 28 şubat'ın içinde aktif rol aldı. varsayalım 1980 darbesine döndük ve onları yargılayacağız. askeri göreve çağıran ilhan selçük tutuklandığında aşırı tepki verdiniz.aynı adam 1980 darbesinde de aynını yapıp darbe kışkırtıcılığı yapmıştı. yaşasaydı ve 980'de yaptıkları için yargılansaydı kabul eder miydiniz? ihsan doğramacı yök'ü kurup üniversitelerin ağzına sıçtı. 1980 darbesi mahsüllerinden yök'ü kurduğu için onun da yargılanmasını ister miydiniz? gece yarısı aklıma gelmeyen darbecilere değinmeyeyim. yargılansın dediğiniz sadece kenan evren mi? yoksa onu göreve çağırıp, ortamı hazırlayan yargı, üniversiteler ve basının hiç suçu yok mu?
işin garibi hep bu olaylar bu şekilde. ortaya bir fikir atıyorlar. şu yapılsın, bu yapılsın. iktidar hadi yapalım deyince yan çiziyorlar. darbeciler yargılansın diyen birisi ben darbecilerin avukatıyım diyebilir mi? der ve ona göre oy alır.