her yerinden öpüyorum 16

entry1 galeri
    ?.
  1. kusmaya çalışan ama beceremeyen bir arkadaşımız kanser olabilme katsayımızı ölçmekteydi o gece. benim kanser olmama ramak kalmıştı ama diğerleri nispeten dirayetlilerdi. 'olm elini soksana' dedi biri. hayır, tahmin ettiğiniz gibi diğeri 'nereye sokayım ?' demedi cevaben. daha içten bir tepki vererek 'siktir lan' dedi.

    neyse işte, yauu çok içmiştik lan. hava inanılmaz sıcaktı zaten. evet, buz gibi biraları gümletmek süper bişeydi cidden ama bi' bişey eksikti amk. ve bokunu da çıkarmıştık sanki, sabah da olmak üzereydi. hararetli bir sohbetin son küllerinin de alevi söndü sönecekti. son biraları gümletiyorduk artık. bir ara muhabbet durdu, kafamı sağa doğru çevirdim. birisi işiyordu, bir diğeri hala kusmaya çalışıyordu; ortamda işemeli kusmalı parti vardı bildiğin ve benim içimde inanılmaz bir sıkıntı vardı. sıkıntının sebebi bugün henüz farkında olmadığım bir şeyleri yad edecek olmamdı. çünkü bugün bi' farklıydı, bugün daha bi' eskiyi hatırlatıyordu... anlamıyordum henüz bunları ama anlayacaktım.

    hayır dostlarım, hayır. başıma egzantrik bir olay gelmedi bu gece. bu gece hayatı sorguladım çünkü ben. 'nereye gidiyorum lan ben amına koyayım' dedim içimden. ne oluyor, ne olacak şimdi, ya bundan sonra ? ve benzeri sorular ardı ardına sıralandı. somut hiçbir cevap bulamadım gerçi amk, soyuta saplandım dahası. fakat o an gerçekten bu konulara kafa patlatmak çok iyi geliyordu. çünkü 16 gibi hissediyordum. 16 gibi hissetmek ? dur geliyorum oraya.

    çünkü aga, çünkü sanki bu sabahtan itibaren her şey bambaşka olacakmış gibi geliyordu. 300 spartalı filmindeki 'spartaaa' diye bağıran eleman ben mişim gibi hissediyor, gaza geliyordum. cem yılmaz'ın her şey çok güzel olacak'taki tüm karakteristik özellikleri de bir bir loading oluyordu naçiz bedenime. sarhoştum, bu düşünceler içerisinde ağlamama da ramak kalmıştı. bizim elemanlar da gitmişti, yalnızdım. ağlamak istiyordum ama ağlamıyordum, yapamıyordum. sonra biraz daha içmek geliyordu aklıma ama hemen vazgeçiyordum bu eylemimden de. uzun düşüncelerim sonucu bir yere varmak zorundaydım artık ama varamıyordum tam.

    nihayet bir aydınlanma yaşamaya karar verdim. evet evet bir şeyler oluyordu. tamam lan tamam, bir şeylere varmıştım nihayet; ben 16 yaşımdaki halime geri dönmek istiyordum. yahu ne de güzeldi be 16 yaşında her şey! artık bir kere 15 değildim 16 yaşındayken. 18'e daha yakın, 15'in sivilceliliğinden biraz daha uzak bir yerdeydim. efendim işte ne bileyim, bi' daha karizmatik bi' yaş işte 16. sokağa çıkmak ne güzeldi, çarşı pazarda dolaşmak bile ayrı bir güzeldi lan 16 yaşında! artık büyük sayılabilirdim nispeten 16 yaşında. hani şimdi 16 yaşındayım derken çocukmuşum gibi gelmiyo insana. hem de çok bi' sorumluluk taşıyan yaş da değil. tam kıvamında aga. yauu 16'sın lan işte, içmek bi' başka güzel, belki ilk sarhoşluk. yahut ilk olmasa da her şeyin senin için kısmen taze ve daha tüketilmemiş olduğu bir yaş. ne bileyim kordonda çimlere falan yayılıp şargoz içmenin tadını şimdi hiçbir nezih gece kulübünde alamıyorum artık. şimdi çok entel muhabbetleri döndürdüğümüz bir pub ya da pahalı şarapları koklayarak içtiğimiz bir restorant daha fazla manalı değil arkadaşlarla 2 bira içip sarhoş olup kusmaktan.

    kalkıp eve gidip balkonda bir sigara yaktım. karşı binaların içlerinde göz gezdirip kimlerin sevişip sevişmediğine dair zorlu tahminlere giriştim ama sonuç alamadım. eskiden sürekli seviştiklerini gördüğüm bir daire vardı karşı binada, o geldi aklıma. sonra o evdeki azgın çiftin ben yaklaşık 16-17 yaşındayken taşınıp siktir olup gittikleri geldi. sabahın 5'inde, görece yüksek bi' sesle 'anasını sikeyim' dedim sinirlenip. bereket 8. kattaki beni duyacak pek kimse yoktu civar balkonlardan falan. bir sigara daha içerek çıkardım acımı.

    evet sadece bir sayı olmaktan daha fazla işlevi olmayan pek sevgili '16' gece gece sikertmişti beni dostlarım. yatağa başımı koyduğumda bir milyon tane olay, yaşanmışlık, insan ve karı-kız geçiyordu gözümden film şeridi gibi. ne uyku kalmıştı ne bişey. lanet olası 16'dan alamıyordum aklımı. ah o heyecan nasıl gelir geri ? nasıl olur da bir şeyleri yapmak adına çılgınca bir istek duyabilirim yeniden ? her zaman sessiz, sakin ve kendi halinde bir adamdım aslında ama neredeyse bir manyaktım da ben. şimdi ne olmuştu bana ? ne kırmıştı hevesimi ? yokeden neydi içimdeki yaşama isteğini ? yalnızlık ? sikeyim yalnızlığı yahu eğer varsa tanrı bile yalnız. sevgili, karı-kız ? kalmadı flörtleşecek takatim. karıların o muhteşem muhasebeleriyle mutabıklaşacak kafam, dayanacak bi' dirseğim yok artık. neyse, sonra uykum baskın geldi, uyudum. uyurken 16'ya dair muhtelif olay örgüleri peydah oldu kafamın içinde tabii ama sabah hatırlayan beri gelsin onları. rüyalarla da ayrı bir hesabım var görülecek ya neyse şimdi konumuz değil.

    enivey, sabah ve öğlen yaptığım karpuz diyeti bahanesiyle evde karpuz bitince akşam üstü marketin yolunu tuttum. marketin manav bölümünde bir çocuk var en teenage'inden, çatlasa 16 yaşlarında. 'hocam şöyle orta boy bir karpuz alabilir miyim ?' dedim elemana. yanımda da uzun boylu, sırık birisi var en ciksinden, 26 yaşlarında falan. sanırım patronun falan oğlu bu lavuk, elemanın her hareketini yavşak bir eda ile izliyor çünkü. eleman tezcanlı biraz, uğraşıyor ama karpuzu bir türlü kesemiyor. bizim cep telefonu, kısa marlboro, zippo ve araba anahtarından ibaret olan lavuk da 'oğlum sen hiç karpuz kesmedin mi ?' diyor kinayeli, gıcık bir ses tonuyla. eleman daha da panikleyince ben hemen atılıyorum 'hocam boşver kesme güzeldir zaten, bu sene karpuzlar güzel gidiyo ehehe' diyerek 16'nın anama bacıma sövme ihtimalini sıfıra indirmeye çalışarak kasaya gidiyorum. karpuzu tarttırırken telefonuma artık 40 yılda 1'e düşen hatun mesajlarından biri geliyor. işte yine pas vermeyeceğim bir hatundan gelen 'naber?' mesajı bu. 'iyidir senden naber'li cevap ile hiç hoşnut olmadan sanırım 16 yaşından falan beri sürdüregeldiğim, kırmadan yüz vermemeye çalışılan, yapılan samimi olma çabalarının 'eheh' şeklinde gülüşmelerle ekarte edildiği, manasız bir mesajlaşmaya koyuluyorum yine...

    kasadan çıkınca tekrar manav reyonunun önünden geçiyorum, yeni mal gelmiş, benim 16 da kamyonun tepesinde. her mal gelen karpuzcu da olduğu gibi 3 kişi sıralanmış birbirlerine atıyorlar karpuzu. bizim eleman pek yetenekli değilmiş atma ve yakalamada, onu öğreniyoruz bu sahnede. hemen atılıyor tabii bizim 'her genç kızın sevgilisi' olacak lavuk, 'oğlum sen hiç top oynamadın mı?' diyerek. ayaklarım durmak istiyor ağzının payını vermek için ama durmayıp yoluma devam ediyorum. kaşlarımı çatıp kötü kötü bakmakla yetiniyorum sadece bu zengin piçe. 16'nın tüm hüzün ve kederini paylaşıyorum çünkü o an. artık 16 değilim aslında ama içten içe bende 16'yım bir nevi. 16 olmanın tüm anlamını biliyorum ben. 16 iyidir, 16 kalenderdir. taşaklıdır lan 16! aslandır o. çünkü 16 alkollü bir gecenin saat 3'ünde eğer açık olanını bulursa bakkal bakkal dolaşıp kayıntı bir şeyler arayan adamdır. gecenin 3'ünde sokakta elinde soğuk sandviç olan adam da 16'dır çünkü. çünkü 16 belki seçkin bir piç değildir ama benim gözümde bir tanedir.

    şimdi bir zamanlar (16'yken) sevgilimle dudağım dudağına değeceği sırada bir alzehimer hastası gibi titrerken oturduğumuz bankta oturup bunu yazıyorum ve 16 olmayı tüm yüküyle, zorluğuyla kucaklıyorum. her yerinden de öpüyorum tüm 16'ları.

    ha karpuz da kabak çıktı bu arada...
    0 ...