kapitalist düzende talep ile her şey üretilebilir. bunun ahlaki bir yanı yoktur. nasıl ki kapitalist üretim sisteminde insan da bir kaynak olarak görülüyor, doğa kar amacı ile umarsızca tahrip ediliyorsa bu da oldukça doğaldır. bazı düşünceler çocuk sahibi olamayanların da buna hakkı olacağını düşünebilir. fakat tıpta kısırlıkla mücadele yöntemleri bu kadar gelişmişken, ısmarlama bebek sahibi olmak insanı insan yapan değerleri de altüst etmektir. yine aminosentez yöntemi ile sakat doğumların da önüne geçilebilmektedir. gittiğimiz nokta doğanın bir parçası olan organizmadan; labaratuvar ortamında oluşturulan, beton yığınları arasında yaşayan, aşkı ve sevgiyi sadece çiftleşmekten ibaret olarak gören bir kaos ortamıdır. sochpanhauer aşkı cinsel içtepilerini ve neslini devam ettirmek için karşı cinse duyulan ilgi olarak tanımlamıştır. bu nedenle insan müstakbel eşinde, doğmasını istediği çocuğunun özelliklerini arar. bu onun neslini devam ettirme amaçlı bir içgüdüdür. fakat bu arayış insani sosyal ilişkilerin içinden, soğuk labaratuvar ortamlarına kaymaktadır.
bastır parayı, istediğin gibi çocuğun olsun. ne uğraşacaksın kadınlarla, erkeklerle... hem bu tarz aşk meseleleri çalışma hayatına da olumsuz etkide bulunabilir ki; çok zararlıdır iş hayatının aksaması.
eskiden
- anne ben nasıl dünyaya geldim ?
* babanla ben birbirimizi sevdik ve sonunda sen oldun.
50 yıl içinde
-anne ben nasıl dünyaya geldim?
* önce bir tıp merkezine gittim. orada katalogdan senin özelliklerini seçtim. çok pahalıya patladı. 100 milyara. değerini bil bak nasıl uzun boylu ,zekisin. bu özelliklere sahip olman için ne kadar para bayıldım. beni mahçup etme.
-peki hakan neden benim gibi değil?
*ailesinin parası ancak o kadar yetmiştir.