iki gamzenin arasına sıkışmış manidar bir tebessümdü aşk.
buzdağının görünmeyen kısmıydı, çoğu zaman buzdağlarını eritebilecek güçteydi, sıcaktı.
bir kuyuydu; 40 delinin taş attığı, bir mecnunun boğulduğu.
Beklenmeyen bir misafirdi.
Buyur etmek farzdı.
"ev de biraz dağınık, kusura bakma" larla buyur ettiğimiz kalbimize,
bir dosttu aşk.
Ev biraz dağınık..
biraz ayrılık kokuyor, uzun zamandır camlar açılmadığından.
anılar ortalıkta, toplamaya mecalim olmadığından.
Biraz gözyaşı, biraz kan kokuyor.
Bir aşkın cesedi hala orta yerde duruyor,
Kaldırmaya gücüm yetmediğinden.
Ama olsun..
bulduğuyla beslenir aşk.
umduğuyla büyür.
Hayallerle emekler.
Gözyaşıyla yürür.
el ele koşar aşk.
zamanla ihtiyarlar,
ihanetle ölür aşk.
Öyleyse, gelme.
başka ellerle koşacaksan dolu dizgin,
ölecekse aşkımız,
gelme, istemem..
ya da gel..
ama öyle bir zamanda gel ki..
vazgeçmek mümkün olmasın.
" öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
sessizce ağladığım anları kimse çığlık çığlığa hıçkırıklara dönüştürememiş olsun.
ellerim kimsenin üzerinde eriyip gitmemiş olsun, gezinse bile.
dudaklarım senin adını söylerkenki gibi kıvrılmamış olsun hiç bi ad'a yeterince.
yerine koymaya çalıştığım her beden yok olup gitmiş olsun kumlar aktıkça tane tane.
unuttuğumu sandığım, vazgeçtiğimi sandığım,
sevmediğimi sandığım öyle bir zamanda gel ki
yerçekimine karşı koysun damarlarımda beni yaşatan her zerre.
öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın... "