sabah bülbül sesleri ve rüzgarın penceremden süzülerek yanağımı tatlı tatlı okşamasıyla uyandım. Ayrıca tavukların bıdak bıdak sesleri, inek mölemeleri, eşşek anırmaları, köpeklerin havlama sesleri de vardı. Çok gürültülüydü ortam. Aslında bu durum hiç de normal değildi. Yoksa!.. Hayır hayır olamaz! On yıldır buradayım ve kimse benim bu çiftlikte kaldığımı bilemez. Şu geçen onca yıl içerisinde çiftlik sakinlerinden başka kimseyle konuşmamıştım. Hedefime bu kadar yakınken yeni bir mücadeleyi bedenim kaldırabilse de ruhum taşıyamazdı. Ama... ama şimdi bunları düşünüp kendimi yormanın anlamı yok. Hazırlıklarım meyvelerini vermek üzere ve ben insanlığın kaderi üstündeki sorumluluğumun gereğini yapacağım. Çünkü yer altındakiler bile, daha bebeklikten başlayan katı, tavizsiz, mistik ve hatta paranormal yöntemlerle izlenerek yetiştirilmelerine, liderlerini o güne kadar asla sorgulamamalarına rağmen bu istilanın haklılığına şüpheyle yaklaşıyorlardı. Bu insan ruhunun yok edilemez yanı olmalı. Sistemler ne kadar baskıcı da olsa birileri mutlaka sorgulayacak ve kendisine bile ters düşmeyi isteyecekti. Araf kristalini de bana bunun için verdiler. Ben, yani yer altındakilerin binlerce yıldır kendilerini saklayıp, yüz yıllarca yer yüzünü yönetme planları uygulayıp ülke yönetimlerini, şirketleri ve hatta dinleri bile kendi adamlarının ele geçirmesini sağlamalarına ve en sonunda açıkça tüm insanlığa meydan okumalarına rağmen tam 15 yıldır mücadele eden, onlara ağır kayıplar verdiren ben. Bir Milyardan fazla insanı yok eden, zaferden emin olan bu ocak şimdi kendisini sorguluyor.
Artık gün yakın... Saatler sonra araf kristali tekrar hazır olacak ve ben bu dağların arasından çıkabileceğim. Atlantis'i büyüler yüzünden nasıl kaybettilerse tüm dünyayı yine kendi pislikleri yüzünden kaybedecekler...