Okul bahçesinde gezerken sahibinden kaçmış kurbanlık danalardan bir farkım yoktu. Bir o yana bir bu yana dolanırken mahşer gününü andıran kalabalıktan hiç hoşlanmamıştım. Herkes anne-babasıyla gelmişti ama ben arkasından uzun uzun sövdüğüm babamı ve onun bana uyguladığı dayak terörüne karşı vücudunu siper eden biricik annemi benimle getirmeye ikna edememiştim. Aslında babamla yapacağım en son iş onunla okula gelmekti çünkü okulda arkadaşlarımın içinde beni dövmesinden çok korkuyordum. Sırtımda ilkokuldan beri kullandığım çakma NIKE çantamla okulu gezerken özel okulun hali bir başkaymış canım demekten kendimi alıkoyamıyordum. Önceleri süt çocuğu diye nitelendirdiğim insanların arasında okuyacaktım. Babamın patronu bu okulun sahibiydi ve beni de bedavadan almıştı okula. Önce gidip gitmeme konusunda kararsız kalmıştım ama annemin baskısına dayanamayıp özel okula kayıt olmayı kabul etmiştim. Gezmeye devam ediyordum ve gezdikçe özel okulun bana göre olmadığının farkına varıyordum. Okulun bu ilk gününde herkes gruplaşmaya başlamıştı bile ama beni aralarına alacak bir tane bile grup yoktu. Devlet okulunda bile arkadaş bulamayan ben, bu özel okulda arkadaşsız kalacağıma emindim. Yine her zamanki gibi arkadaşım yalnızlığım olacaktı. Herkes zengin çocuğuydu ve benim gibi bir malı kimse arasına almazdı. Zilin çalmasıyla birlikte sınıflara girdik. Sınıf mevcudu 20 kişiydi ve sıraların tek kişilik olması dikkatimi çekmişti. Bu duruma çok üzüldüm çünkü bu şekilde kopya çekme şansım yoktu. ilkokuldan bu yana sınıfı kopya çekerek geçmiştim. Hayatımda başarılı olduğum tek şey kopya çekmekti. Bu konuda çok başarılıydım şayet böyle bir ders olsaydı en başarılı öğrenci ben olurdum. Kendimi bu düşüncelere kaptırmışken herkes türlü türlü artistikler peşindeydi. Kızlar ve erkekler şimdiden kaynaşmış derin sohbetlere dalmıştı. Ama hayatım boyunca ezik damgası yiyen ben sınıfın en ücra köşesine oturmuş nasıl kopya çekerim diye düşünüyordum. Aslında istesem de hiçbir kızı ayarlayamazdım. Yakışıklı değildim, karizmatik değildim, çok tipsizdim. Bu dünyaya gelmiş geçmiş en mal insan bendim. insanların kendilerini kötü hissettikleri anda beni akıllarına getirmeleri ohh benden daha mal,daha tipsiz insanlarda var diyerek düşünüp rahatlamalarını sağlayabilirdi. Ama bu dünyaya gelmiş en mal insan ben olduğum için benim öyle bir şansım yoktu. Ben kendimi sadece maymun, goril gibi hayvanlarla kıyaslayıp onlardan daha üstün olduğuma sevinirdim. Bu düşüncelere dalmışken dikkatleri üzerine toplamak isteyen bir zengin bebesinin Satılmış Evrenesoğlu sesiyle irkildim.O an bütün dikkatler benim üzerime toplandı.Evet Satılmış Evrenesoğlu bendim ve ismimden utanç duyuyordum.Türkiye de tam 2174 tane Satılmış ismi vardı ve bende o isimlerin arasındaydım.Ben bir kere hayata 1-0 yenik başlamıştım.Ne biçim lan Satılmış.Böyle isim mi olur ?
Babam çok duyarsız bir insan olduğundan dedemin ismini koymuştu bana. Dedemide unutmamıştım, herkes ölmüş dedesinin arkasından Fatiha okurken ben küfür ediyordum isminin Satılmış olmasından dolayı. Ben bu düşünceler arasındayken sınıfta herkes kahkahalarla gülmeye başlamıştı bile. Sınıftaki 19 kişi bana gülüyordu ve ben utancımdan yerin dibine girmek üzereydim. içimden bu okula kayıt olduğum güne küfürler edip ağlamaya başladım. Hemen WC ye koştum ve elimi yüzümü yıkadım. Daha okulun ilk gününden ezik damgası yemiştim ve halimden utanç duyuyordum. Dedeme bir kez daha okkalı küfürler yağdırarak sınıfa gittim. Gider gitmez sırama oturarak kafasını kuma saplamış deve kuşları gibi saklanmaya çalıştım ama nafile!Çünkü herkes Satılmış,Satılmış... diye bağırıyordu. Sınıfa öğretmenin gelmesiyle herkes sustu ve o an öğretmene dua ettim. Ancak öğretmen yoklama alırken benim ismimi söyleyince kedini tutamayıp kahkahayı patlattı. Sınıf ve öğretmen bana gülüyordu. O an içimden öğretmene okkalı küfürler yağdırıyordum ama öğretmenin yüzüne karşı bir şey diyemiyordum.
ilk gün böyle bitmişti ve ben bu günün sonunda intihar etme fikrini kafama koydum.Evet intihar edecektim,neden yaşıyordum ki bu hayatta.Evde baba dayağı yiyordum okulda ezik damgası yiyordum.Bu hayattan bir an önce çekip gitmeliydim.En azından dünya bir maldan kurtulurdu.Hayattan kopmuş bir vaziyette günlerim geçiyordu ve her gün ayrı bir alay konusu oluyordum okulda.Sınıfta hiç kimse benimle diyaloga girmiyordu,kimse beni arkadaşı olarak görmüyordu.Ben onların gözünde bir stres topundan farksızdım.Canı sıkılan benimle dalga geçiyordu.Özellikle de idiot bana takılan ve hiç hoşlanmadığım bir lakaptı ama kimsenin umurunda değildi hoşlanıp hoşlanmamam çünkü herkes zengin bebesiydi ve benim gibi bir mal onların gözünde hiçbir şeydi.Öğretmenler bile benimle dalga geçmekten hoşlanıyordu.Hayattan bunalmıştım ve depresyona girmiştim artık kendimi öldürmekten başka bir çarem yoktu.Okula başlayalı tam bir ay olmuştu ve bu bir ay içinde kendimi öldürme noktasına gelmiştim.Aslında adımın Satılmış olduğunu bildiğimden beri intihar etmek istiyordum ama içimdeki ölüm güdüsü dürtülmeyi bekliyordu.Bende son bir aydır onu dürtüyordum.Artık harekete geçme zamanı gelmişti ölümle kucaklaşmama az kalmıştı.
Babam içip içip sarhoş olmuştu ve beni döveceğinden emindim ama bu kez ona karşı direnecektim. Zaten ölecektim bari gözlerim açık gitmeyeyim diye her zamanki gibi dayak yemeyecektim. Babam odama girip bana vurmaya başladığı an ona bağırdım ve o dakika kendimi sokakta buldum. Hiç üzülmemiştim çünkü hayatta bir çok şeyini sonradan kaybetmişlerden değildim. Ben hayatta bir çok şeyi zaten hiç olmamışlardandım.O gece bir parkta sabahladım ve annemin oku,hayatını kurtar sözünü çok düşündüm.Okuyup adam olmaya karar verdim ve zorda olsa özel okuldan ayrılıp devlet okuluna başladım.Orada da türlü alay konusu oldum ama hiç birine kulak asmıyordum.Ardından liseyi bitirdim ve başarılı bir şekilde üniversiteyi de bitirerek şahane bir işe sahip oldum.Artık çevremde saygınlığım var ve kimse beni küçümsemiyor. Babamsa artık beni çok seviyor
Buradan örnek baba-oğul ilişkimizdeki öz babama seslenmek istiyorum; baba bırak toplama! Olduğu gibi dağınık kalsın! Çünkü değişmeyen tek şey değişimin kendisi değildir. Çünkü değişim de zamanla değişim gösterir. Çünkü değişmeyen tek şey geçmiştir.