ihtiyaç duyulan insan tipidir; keza ülkemizde kişi başına düşen kitap okuma istatistiğinin[ne kadar da kurgusal olsa da] saniyeler ile ölçülmektedir. ülkemizde[her ne kadar korsan resmi anlamda kayıtlara geçmese de]kitap okumak "popüler olan"ı gerçekleştirmek olarak algılanmaktadır. lakin genellikle popüler olan kitaplar saman alevi gibidirler; klasiklerin aura[Benjamin'in deyimiyle]'sını yansıtamazlar; hatta çok satmaları bile çok fazla anlam ifade etmez, keza Tolstoy'un modası geçmiş estetik ölçütlerine göre bir kitabın değeri ulaştığı kitle ile doğrudan bağlantılıydı; lakin yalapşap olmuş üç kuruşluk aşk romanlarını da romandan sayıp kitap okuma ediminin içersine almak "kitap okumak" edimine yapılacak hakarettir. [evet efendim! elini alındaki da vinci'nin şifresi ile gezen entellektüelist karakter sözüm sana!]
Lakin madalyonun öteki yüzü var; kitap okumak insana büyük bir fayda sağladığı gibi asosyallik ve kişinin fazlalıkla bireyselleşmesi sonuçlarını doğurur. bunu dengelemek gerçekten zordur; fazla okumanın bireyselleşme ve yalnız kalma gibi getirileri vardır. sorun şu ki bizim insanımız yalnız kalmayı bilmez çünkü; kitap okumak için yalnız kalmak gereklidir ve bunun alışkanlık ve obsesif bir tarza dönüşmesi ise muhtemeldir. [alışkanlık olumluluğu çağrıştırır, obsesif tarz ise aşırılığı, beraberinde 4-5 kitabı yarım bırakıp bir arada okumak gibi absürd bir eylemi de doğurur..]
bu nedenle kitap okuyan ile kitap arasında sado-mazoşist bir ilişki sözkonusudur. bu ağır kitapların okunması sürecinde eziyete dönüşür; ama aynı zamanda zevk de verir; Beckett'in ifade ettiği gibi "Köpeği kendi kusmuğuna bağlayan safradır alışkanlık". kitap okumak ile sosyalliği dengelememe sorunsalındaki iki ucu boklu bir değnektir.
Ama herşeye rağmen kitap okumaktan duyulan-sonuç her ne kadar da aristokratik bir yalnızlık ve elitist bir kitap seçmeciliğine dönse de-dünyanın hiç bir zevki ile ölçülemez; lakin insanlara olağan bir aktivite gibi gelir; boş zaman her zaman içi boşalmış bir zaman olarak kabullenilir[kitap okuma ciddiye alınmaz çünkü], insanlar genel analmda ülkemizde sadece okulda okudukları için "okumak" fili hem isim hem de fiil anlamında aynı gerçekliğin göstergesini temsil eder. fakat en motive olunması gereken zamandır kutsal kitap okuma saatleri; insan zevk aldığı şeylere göre cennetini kurar ve eğer cenneti bu dünyada arıyorsanız cehennemliksiniz demektir!
[günahkarım tanrım çünkü kitap okuyorum..!]
peki dünyanın en güzel kitapları ve en sağlam eserleri ile dolu bir kütüphanelerden oluşan bir cennet düşleyebilir misiniz?
biz geç kaldık galiba Jorge Luis Borges bunu daha önce düşlemişti...
["yavaş yavaş talihin cilvesinin farkına vardım. cenneti her zaman bir kitaplık olarak düşlenmmiştim. oysa herkes cenneti bir bahçe ya da bir saray olarak düşünür. artık oradaydım, çeşitli dillerden dokuz yüz bin kitabın tam ortasındayım neredeyse, kitapların kapaklarını ve sırtlarını bile doğru dürüst göremiyordum. Oturdum, "armağanlar şiiri'ni yazdım. şöyle başlıyordu;
"kimse yaknıp yerindiğimi sanmasın
tanrının bu lütfundan
bana ilahi bir şaka yaptı
kitabı ve körlüğü aynı anda bağışladı"[Jorge Luis Borges, yedi gece, Körlük çev:Celal Üstler iletişim Ysy.)
not:yazarlığının yanında aynı zamanda muhteşem de bir okur olan Jorge luis borges dünyanın en büyük kütüphanelerinden birinin müdürü olduğu zaman kaderin bir cilvesidir ki görme yetisinin tamamen yitirmiştir.