antichrist

entry100 galeri
    49.
  1. acayipler acayibi, tuhaflar tuhafı bir lars von trier filmidir. film kendimi bildiğin su katılmamış bir aptal gibi hissetmeme sebep olmuştur ne yazık ki. keşke hıristiyanlıktaki semboller üzerine, sinemdaki sembolizm üzerine, sanat filmleri üzerine daha derin bir birikimim olsaymış. yaklaşık 2 saat önce izledim, ve geçen bu süre zarfında film hakkında internette bir ton şey okudum ve yeni yeni anlamaya başladım sanırım. bütün okumaları bitirip bir daha izlemek emelindeyim.
    --spoiler--
    araştırmalar sonrasında ağır spoiler içeren yorumlarımıza gelecek olursak, öncelikle biricik lars'ımı mizojinist adleden kişileri yanaklarından öperim. ne dogville, ne manderlay ne de antichrist bir mizojeni örneğidir. buradan kadın=deccal gibi bir indirgemeciliğe çıkmak pek sakıncalı olur. zira filmin ana ekseni erkek vs kadın değil. kadın vs kadın ya da tanrı vs şeytan daha akla yatkın bir eksendir. özellikle manderlay de tavan yapan efendi köle diyalektiği bu filmde de kendini göstermiştir. kadın kişi içinde bulunduğu durumu fazlasıyla kabullenmiştir ve çıkmak istemez. cadı olduğuna tezini yazarken ikna olmuştur ve sonrasında da yok ben düzelip insan olayım gibi hallere girmemiştir. kocasının bu yöndeki girişimlerini bi güzel tepmiş ve çözüm olarak kocasının basitçe onu öldürmesini istemiştir.

    çocuğunun ayakkabılarını ters giydirmesi ise "bak gördün mü zaten özensiz bir anneymiş" tarzı bir yorumdan çok daha fazla bir açıklamaya layıktır. olay kadının kendini cadı olarak görmeye başlamasından sonra gerçekleşmeye başlamıştır ve bu da hıristiyanlıktaki bir mevzuya göndermedir. işte mesela burası keşke hıristiyanlıktaki sembolizm üzerine daha çok şey bilseydim dediğim noktalardan biridir. aynı lafı ettiğim bir diğer noktada tilki, karga ve geyik üçlüsüdür. sırasıyla acı, yas ve umutsuzluğu* temsil eden bu hayvanların da yüzde yüz ifade ettiği derin anlamlar vardır hıristiyanlıkta ama ben henüz çok oturtamadım.

    eden ormanına gelince orası da aslında bir metaforlar ormanıdır. köprü bir araf gibi okunabilir pekala. köprüden geçtikten sonrası cennet olmalıdır ama eden ormanının tuhaflığı içinde orası bütün duyguların acığa çıktığı bir acayip yer olmuştur. ordan çıkış da cadı hanımkızımızı yakmaktır haliyle. tabii değinmeden edemeyeceğim, kadının adamın ayağını zincirlemesi-prangalaması-tuhaf şekilde sabitlemesi* isaya bir gönderme içermektedir illa ki.
    --spoiler--
    filmdeki bu yüksekdoz kapalılık ve sempolizm izleyicinin işini bir hayli zorlaştırıyor tabii. ama yine de bütün bunların hiçbirini anlamasa bile akıl fikir sahibi olan hiçbir insan evladı kalkıp da "aa bu korku filmi, yok bu entel pornosu" gibi bir çıkışta bulunmaz. şiddet ve cinsellik gerçekten fazlaca vardır filmde, hatta bazı şiddet sahnelerini izlemek sağlam mide gerektirmektedir* ama yine de bunlar filmi böyle ucuzca kategorikleştirmeye mazeret değildir. holivud filmlerinde gereksizce kullanılan onbinlerce vajina, penis ve memeyi düşününce bu filmde bir kere bile gereksiz kullanılmadıklarına kanaat getirir insan. rahatsız eden boyutlarda gerçeği insanın gözüne sokmaktır olan biten, hepsi bu. ve o kadar inanılmaz bir görsel şölen içinde sunulur ki bütün bunlar insan sanki izlediği kendi bedeniymiş gibi tuhaf bir benimseme yaşar.

    son olarak film öyle sanıyorum ki gelmiş geçmiş en harika girişe sahiptir. olağanüstü handel aryası lascia ch'io pianga eşliğinde, doğaüstü bir yavaşlık ve estetiklikteki 5 dakikalık girişten sonra (önsöz) filmin bölümleri başlar. tekrar tekrar dönülesi bir 5 dakika..

    özetle, ağır ve hazmı zor bir sanat filmidir. eğer sinemadaki ve hıristiyanlıktaki sembolizmden bihaberseniz araştırıp araştırıp bir daha izlemek gerekebilir. eminim her izleyişinde insan bir kere daha hayran olacaktır yönetmenin dehasına.

    not: ayrıca bu film uludağ sözlük ve ekşi sözlük ayrımını da daha bir net yapmıştır kafamda. buradaki 2 küsür sayfalık, herbiri ortalama 3 satır olan entrylerin tersine eşkideki arkadaşlar 7 sayfa uzuun uzuun anlatmışlardır filmi. takdir ettim ekşideki entel seviyeyi.
    0 ...