bir sabah gün henüz ışırken şehrin üstüne, siren sesleri ve jet uçaklarının gürültüsü ile uyanmış olacaksın. anlamsızca pencere önünde bakarken dış dünyanın rengine, çaresizce haykırışların acıya dönüştüğü bir resmi izleyeceksin. bil ki, o vakit tükenmiştir tüm umutlar, rafa kaldırılmıştır.
üstüne bir parça giysi geçirip inmek isteyeceksin sokağa. merdivenlerden inerken bekçi düdüğünün sesi ilişecek kulağına, sık ve kesik kesik. dış kapını araladığında sana doğru koşan yaralı bir yüz göreceksin bombadan nasibini kısmen almış, yitirmiş aklını ve susamış bakarken gözleri.
barut kokacak cadde ve sokaklar. her köşe başında son nefesi için direnen bir beden, adını öğrenmek için henüz çok erken olan küçük bedenler olacak ağlayarak bekleyen. koşmak isteyeceksin her tarafa. her taraftan seni çağıracak sesler. koşmak isteyeceksin, ailen aklına gelerek. cep telefonuna saldıracaksın, hatları çekmeyen. en büyük caddesine geldiğinde anlayacaksın şehrinin, hiçbir aracın geçmediğini.
derken,
bulut çökecek şehre. bulut umutların üstüne, içlerde yeşermeye bırakılmış bahar müjdecisi haberlere çökecek ve tazecik yüreklere. kararmış ruhlar gibi kaplayacak gözleri. yağmur sanacak kimi, bakarken gökyüzüne. yağmur değil, usul usul yağan ölümdür bu şehre..