referanduma hayır denilmesini ve mantığını bir köşe yazarı nasıl anlatmış, hayırcıların mutlaka okuması gereken bir yazı.
Yoksa bir gurur meselesi mi? Mustafa karaalioğlu star gazetesi
Referandum tartışmaları, özellikle de itirazcıların tezleri paketin kalitesinin oldukça altında seyrediyor. Hiçbir şekilde demagoji kaldırmayacak konu, metinden tek bir satıra atıf yapılmaksızın yüzeysel bir tartışmaya mahkum edilmeye çalışılıyor.
Bu çaba bilinçsiz değildir. Türkiye'de ucuz siyasetin ve onun yedeğindeki medyanın hastalığıdır. Bir şeyin yapılmasını engellemek için sözüm ona daha fazlasını ister gibi görünürler. Şimdi referanduma giden anayasa paketine söz bulamayanlar, Bize tamamen yeni bir anayasa lazım diyorlar. Sivil anayasa getirildiğinde sergiledikleri tavır da hafızalarda tazedir...
Ya da paketi sorgulamaya kalktıklarında sözgelimi niye değiştirilmiyor gibi örnekler veriyorlar ama hükümet birkaç yıl önce yök'ü değiştirmeye niyet ettiğinde bugünkü itirazcıların siyasi kanadı tümden retçiydi, medya kanadı ise bunu sahte bir girişim olarak bulmuştu.
Türkiye'nin, demokratikleşme yolunda attığı her adım bazılarını yarıştan düşürüyor. Daha açık ifadeyle sorular zorlaştıkça bazıları sınavı geçemiyor.
Kimilerinin demokratlığı sadece başörtüsüyle sınırlıydı, kimilerininki Kürt sorunuyla... Ya da kimilerinin de sadece Avrupa Birliği süreciyle...
Sıra askeri vesayete, darbeyle mücadeleye, Ergenekon’u tasfiyeye gelince makyajlar dökülmeye başladı.
Oysa, başörtüsünden askeri vesayete, Kürt sorunundan Ergenekonla mücadeleye kadar her konuda birbiriyle çelişmeyen, birbirini üreten tutarlı bir tavır varsa ona demokratlık denir.
Ne yazık ki birçok gazeteci, yazar, siyasetçi ve akademisyen bu sıfatı hak etmiyor. Yine de şaşkınlık verici bir durum değildir. Türkiyenin yaşadığı büyük değişimle kıyaslandığında tabiidir de. Olay yerinin Türkiye olması başlı başına bunu tabii kılıyor. Zira, sadece değişim değil, değişimin hangi el marifetiyle gerçekleştirildiği bile farklı tavır alınmasına yol açabiliyor.
Özellikle de o elin sahipleri Tayyip Erdoğan ve AK Parti olursa
Erdoğan ve partisi, Türkiyeyi darbelerin ve darbe teşebbüslerinin sıradan görüldüğü bir zihniyetten, askeri vesayeti kaldıran rafine bir demokrasiye taşıyan lokomotiflerdir. Avrupa Birliği müzakerelerinden işkenceyle mücadeleye, cuntacıları yargı önüne çıkarmaktan Emaysa protokolünün kaldırılmasına; TRT Şeş'ten Nazım Hikmet'e vatandaşlık iadesine vs. sayısız önemli icraatın altında Erdoğan'ın imzası vardır.
Aleviler tarihte ilk kez devlet nezdinde muhatap ve kabul gördüler; Madımak Oteli ayıbı bu dönemde bitti.
Şimdi de referanduma gitmekte olan bir anayasa paketi üretilmiştir. 12 Eylül'ün ruhunu öldüren, cuntanın nefesini kesen bir paket...
Ama tam bu noktada yine;Değişim iyi de kim tarafından sağlanıyor kompleksi devreye giriyor.
Yıllardır, 12 Eylülcüler'e dokunulmazlık sağlayan geçici 15. madde dahil Anayasa'nın ne kadarı değişirse kardır diyen, bu söylem üzerinden demokrasi kariyeri yapan birçok isim bu noktada yarıştan düşüyor.
Bazıları dostum da olan bu gruptakilerin, tek bir mantıklı gerekçe ileri süremeden pakete hayır noktasında bulunmalarını anlayamıyorum.
Neden?
Hangi madde mevcut anayasadan daha geri ya da hangi madde Türkiye'yi geri götürüyor?
Cevapları yok ama incir çekirdeğini doldurmayan bir retorik var. Tıpkı, demokratik açılım sekteye uğradığında gizleyemedikleri gizli sevinç gibi anayasa paketinde de anlamsız bir direniş...
Türkiye, askeri vesayetten kurtulma, demokrasi ve özgürleşme yolunda ilerledikçe; o yolu açan Tayyip Erdoğan'a karşı kompleks de gizlenemiyor.
Kuru laflarla anayasa değişikliğine itiraz edenlerin sözlerine bakın o kompleksin izlerini göreceksiniz.