--spoiler--
soframız yer'di.. yer soframızı hazırlamak ise bir şölendi...
masamız kasnak üzeri koskoca yuvarlak bir siniydi...
yuvarlaya yuvarlaya getirirdim odaya kasnagı... koltugumun altında da çiçekli patiskadan yapılmış sofra bezini.. şöyle bir havalandırırdım sofra bezini yere sererken büyük bir edayla. kasnagı sonra yerleştirirdim. sininin üzerine yerleştirilmiş kaşıklar çatallar, tuz sonradan gelirdi. ekmek sepetindeki taze ekmeklerin kokusu ise hala burnumda. ya da bayat ekmek kızartılırdı soba üzerindeki ızgarada...
yemegimiz ısınırdı bir yandan soba üzerinde..
belki kırmızı acı biberli bir kuru fasulye olurdu,
belki de yeşil mercimek.. yanına mutlaka kuru sogan konulurdu. birer çimdik tuz koyardı herkes kendi önüne. tuza banarak yerdik kuru soğanı. doyum mu olurdu?
bazen papara bile yapardı annem et suyuna. i̇çine doğradıgımız bayat ekmekler şişer de şişerdi. et suyunda şişen ekmekleri büyük bir iştahla yerdik kardeşlerimle birlikte. kemiklerimiz güçlenirdi..
bütün ev ahalisi sofranın etrafına öbeklenip bağdaş kurup büzüşerek otururdu. tebessümler, sohbetler.. günün yorgunlugunu, sıkıntılarını yerdeki rengarenk çiçekli patiskadan yapılmış sofra bezine bırakırdık sanki..
annem daha şerbeti yiyen babatatlılarımızı getirmeden yersoframız tatlanırdı.. sofra bezinde kalırdı herşey.. yerlere kırık dökmemeye çalışırdık..ekmek kırıklarını pencereden silkelediğimizde bahçemizde beslediğimiz tavukların da nasipleneciğini bilmek beni keyiflendirirdi..
yer sofrasında;
çiçekli örtüyü dizlerimin üzerine çekip bagdaş kurmayı ögrendim..
başkalarına yer açmak için nasıl davranmam gerektiğini.. aynı tasta yemek yemeği ögrendim ki.. paylaşarak başkalarını düşünmeyi.. çorba içtim, hoşaf içtim.. cacık yedim herkesle birlikte aynı tastan kaşık kaşık..
önümde ekmek bırakmamayı... tabakta yemek bırakmamayı.. tabakta kalan en son yemegi hep ben nasiplendim.. küçüktüm, küçüklere öncelik vermeyi, kol kanat germeyi böylelikle öğrendim..
ben yer sofralarının müthiş rahatlatıcı etkisi oldugunu.. yer sofralarından masalara geçiş dönemlerinde.. yemek masalarının soguklugunda kendimizi kaybetmeye başladıgımızda, içsel yorgunluklarımızın daha da arttığını görmeye başladıgımda anladım.
artık sofralarımız tatlı telaşlardan çıktı sanki.. bir an evvel yemegimizi yiyip tüketip rahat koltuklarımıza tüneme, diz kırıp, bagdaş kurup oturma telaşına girdik..
köylerdeki yemek ortamlarına girdiğimde oralarda hala yer sofralarının var oldugunu görüyorum... diz kırıp bagdaş kurmaların zevkine tadına varabiliyorum.
bizler "yerli" bir kültüre sahibiz.. mevlitlerimizde , düğün yemeklerimizde, camilerimizde, kına gecelerimizde, sıra gecelerimizde diz kırıp otururuz gerektiğinde. bu bize özümüzü hatırlatır..
ara sıra da olsa özüme dönmeyi severim.. televizyon karşısında yere kurdugum yersoframda minderimin üzerine oturup, diz kırıp, bagdaş kurup yemek yemeye bayılırım.. artık büyük çay tepsimde mi olur, yuvarlak bakır tepsimde mi olur orasını bilemem..
ahh.. bir de teneke sobam olaydı odamın birinde....
bakır çaydanlıkta bergamot kokulu çayım demlenirdi üzerinde.