kayıt altına alınması gereken bir münzevilik nöbeti daha. bir-iki. çok istediğim şeylerin olmaması koleksiyonuma bir yenisini daha katarken, tozlu raflarda gözüme çarpan eski çok istediklerim hala olmamış bir şekilde yüzüme sırıtıyor. sanki, hiçbir zaman olmayacağım der gibi. kaderimin yazılı olduğu defterin, sinekli bir bakkalın kenarları kırışmış veresiye defterinden farksız olmadığını düşünüyorum rafların tozunu alırken. bunca iç burkulması, bu zifiri bakışa uydurabileceğim en mantıklı kalıp bu. nabzım, en sevdiğim jazz şarkısının ritimlerine uygun atıyor. belki birazdan da öyle kanayacaklar ve harika bir şarkının son notaları gibi pıhtılaşacağım.ya da kayıt edilmeyen bir beste gibi hiç bulaşmadan insanların dillerine kaybolacağım. solunum yaparken oksijen değil keman melodileri alıp veriyorum. göğsüm acıyor çünkü ve soluk boruma kıymıklar batıyor gibi. zincire vurulmuş martılar kadar özgür, o martıların çığlıkları kadar kavruk bir yaşam sürüyorum.
ben hiçbir zaman ölmeyeceğim. ölüm meleği bulamayacak ruhumu. ya da bulduğu zaman acıyacak yüksek ihtimal. çünkü ben ruhumu paramparça ettim birtakım doğruların faaliyete geçmesi adına. inandığım şeylerin hayatımda kanunlaşmasına. bir parçasını seninle dans etme hayallerinde kopartıp bıraktım, bir parçasını giderken sana verdim, yolda karnın acıkır da başkalarının günahına girme diye. bir parça ona, bir parça buna, şuna vs. dağıldım dört yana, hiç bilmediğim, görmediğim coğrafyalara.
bir-iki.
kayıt altına alınması gereken bir kanama daha. kendi yara kabuklarımı kopartırken tenimden, kabukların üzerinde vahşi hayvanlarınkine benzeyen tırnak izleri ya da pençe, dil çıkartıyor. sırat köprüsünden geçerken annemi aşağıya itmiş gibi bir suçluluk ifadesi var yüzümde. gözlerimi günahların bana bakan gözlerinden kaçırmaya çalışıyorum. utanç yüklü gemiler gibiyken, yokluğun kaldırma kuvveti dayanamıyor, batıyorum... kirletebileceğim bir duru deniz, yalnızlığımı bölüşebileceğim balıklar ve yine kalbimin orta yerine sıçıp köpek balıklarıyla ihanet edecek deniz kızları. bundan bir adım ötesi; cennet. bir adım gerisi; cehennem.
ben hiçbir zaman olduramayacağım. kabul görmeyecek fısıldadığım dualarım. ya da o kadar çelimsiz bir nefes ile fısıldayacağım ki; tanrının kucağına vardığı zaman, tam da iletecekken isteklerimi, düşüp ölecek bütün kelimeler. çünkü ben nefesimi ziyan ettim gitme diye çığlık atarken hepsinin ardından. lütfen diyerek çürüttüm bütün fısıltılarımı bazı şeylerin istek ile, acıma duygusu ile olabileceğine inandığımdan, aciz bir şekilde. ah, hasta beynim!
bir-iki.
sonlandırılması gereken bir yaşam, bir umut daha. umutlandığım şeylerin boğazına bir kablo geçirip, öldürmek isterken diğer maktüllerin cesetleri ayaklanıp yalvarıyor; yapma. hayır, yapmalıyım! bir sperma hücresi olsaydım eğer, mastürbasyona zorlardım kendimi. katledilmek için milyonlarca kardeşimle beraber. çünkü soyum kırılmalı, kalbim kırıldıktan sonra, soyun ne önemi var ki? vahşi hayvanların bile girmeye cesaret edemediği bir ormanda yaşamaya çalışmak; aptallığın en yüksek rütbelisidir. kimi cesaret der buna, kimisi delilik.
ben hiçbir zaman yaşayamayacağım. kanıt sayılmayacak göğsümün inip kalkması ve kalbimin atması. bir masal perisinin kanatlarının altında yazılı adın, sana dair dualarım, uzun metraj hayallerim. apoletinde intihar yazılı bir asker gelecek ormana, perinin kanatlarını kopartıp, kalbini kıracak. işte o gün kıyametler kopacak bir ruhun üzerine, yıldızlar kayacak gökyüzünden yüzüne. daha evvel de demiştim hani; yıldızlar en çok yüzüne yakışıyor benim gözümde..