Bir çarşamba günü girmişti hayatımıza, yine bir çarşamba günü çıktı gitti yanımızdan. Aldığımızda sadece 3 günlüktü, daha tüyleri bile yoktu kızımızın. Upuzun kulakları, gri-kırmızı gözleri, ponpon kuyruğuyla tam 8 yıl hayatımıza neşe kattı. Zormuş evde bir canlı beslemek bir kez daha anladım.
Önce bir isim koyarsınız hevesli hevesli. Sonra bir bakarsınız o ponpon büyümüş, kaplamış hayatınızın tamamını. Planlarınızı ona göre yaparsınız, evde yalnız kalmasın diye mutlaka anneniz, babanız, kardeşleriniz hiç olmazsa komşularınız ona göz kulak olur. Tv'nin sesini açık bırakır, evin lambalarını yakarsınız aman korkmasın diye. Artık sadece sizin değil mahallenin de maskotu haline gelmiştir. Kendi ellerinizle beslersiniz onu. Evden dışarı çıkartmaya kıyamazsınız korkar mı, başına bir şey gelir mi diye? Sevdiği eşyaların yerini deiştirmez olursunuz. Siz geç geline size küser ponpon kuyruğunu sallayarak gider arkasına bile bakmadan. Kıyamaz, gözünüzden sakınırsınız. Ama bir gün gelir artık yapacak birsey kalmaz. Ne kadar iyi bakarsanız bakın o gri gözleri son bir kez kapanır. Doktorlar yapacak birsey yok derler çok yaşlı. işte o zaman anlarsınız hayatınızdaki büyük boşluğu.
Boğanızına bir şey tıkanır, ağlamak istemezsiniz sizi duyduğunu düşünerek, nefesiniz kesilir, o minik başı göğsünüze son kez bastırırsınız. Kokusunu duya duya, o beyaz tüylerini seve seve son nefesini vermesini istersiniz artık, yeter ki can çekişmesin, yeter ki biraz daha canı yanmasın diye. Ve o minik kollarını güçlü kanatlar gibi iki yana açarak uzanır gider boşluğa.
Daha kızımızı bu sabah toprağa verdik. Hayatımda açılan boşluğu tarif edemiyorum bile. Sanki ondan önce hiç yaşamamışız gibi geliyor. Tek tesellim onu çok seven bir ailesinin olduğunu bilmesi ve çok mutlu yaşaması. Yoksa dayanması çok zor...